Beslenme: /mama
Gençlerin beslenmesi başlı başına bir konu. Burada şunu yesin bunu yemesin kısmına fazla
değinmeyeceğim. Ama bunun dışında da çok fazla konu var. anne sütü alan çocuk
için çok problem yok ama almayan için var. ayrıca her iki bebek için de ek gıda
konusu başlı başına bir muamma. Elimizden geldikçe.
Mamalar:
Bebek
anne sütü almayabilir. Süt gelmez, az gelir, fizyolojik bir sıkıntı veya
hastalık vardır süt alamaz (örn ileri laktoz intoleransı) veya bizzat kendisi
keçinin tekidir ve emmemek için direnir. Bende bundan bir tane var.
Ayrıca
doğumu izleyen ilk haftalarda büyük ihtimalle süt yetersiz gelecektir. O zaman
destek gerekir. Sütün yetip yetmediğini anlamak basittir. Bebek memedeki sütü
ortalama 10-15 dakika içinde bitirir. Yani bebeğin memede kalış süresini
uzatmanız onun daha iyi beslenmesini sağlamaz. Her bir memede 10ar veya 15er
dakika tutarsanız (şimdiki tıbbın tavsiye genelde 10 dk) ve bebek 2 saatten
önce acıkıyorsa (veya verdiğiniz mamayı emiyorsa) süt yetmiyordur. Ayrıca aylık
kontrolde ayda 1 kilonun altında kilo almışsa yetmiyordur. 1 ay beklemek zor
derseniz 1 kiloyu 30 a bölün (oertalama 30-35 gram arası) bulduğunuz rakamı da
7 ile çarpın (200-250 gram arası). Neden 7 ile çarparız: çünkü 30 gram farkı ölçmek
çok zordur ve hataya çok açıktır ama ortalama bir dijital terazi 200 gram farkı
ölçebilir.
Ayrı
bebek terazisi almanıza gerek yok. Ortalama bir dijital tartınız varsa önce siz
çıkın ve ağırlığınızı kaydedin. Sonra bebekle çıkın ve ağırlığınızı kaydedin.
Aradaki fark bebeğin ağırlığıdır. Önceki haftanın değeriyle aradaki farka
bakarsanız haftada aldığı kilo bulunur ve karar verilir.
İşlemleri
yaptınız ve destek kullanacaksınız. Peki ne kadar mama? İlk yol 60 ml mama
yaparsınız o zaten doyduğunda bırakır. Kalan miktara göre sonrakileri
hazırlarsınız. İkinci yol bir boşlukta memeyi sağar çıkan süte bakar ve 60a
tamamlamaya çalışırsınız. Devam eden haftalarda toplam kaç ml içileceği her
mama kabında yazar. Ancak süt miktarı sürekli artacağı için her hafta sağım
yapıp kontrol etmeniz gerekir ki bu pek pratik olmaz. Bence ilk metodu
kullanın. Eğer verdiğiniz mama desteğine rağmen ilk baştaki açlık belirtilerini
gösterirse takviye miktarını arttırırsınız.
Kimileri
biberon emen çocuk meme emmez der. Bence doğru değil. Başta az gelen süt
nedeniyle her iki yöntemle beslenip süt artınca sadece emdiği çok vaka gördüm
ve duydum. Emip emmemek bebeğin
zırtapozluk düzeyiyle ilgili bir olay. Öyle olsa emzik verilen çocukların hemen
memeyi bırakması lazımdı. Şu olabilir: Standart biberon emziği emip onun
şeklini daha çok sevip memeyi emmeyebilir (bana çok makul gelmedi.) ancak
standart avent, avent natura, çiko, geniş ağız nuk, mamajoo gibi anne memesine
en yakınız iddiasındaki ürünlerde bu olmaz diye mantık yürütebiliriz. Ancak
dediğim gibi biberon emen meme emmez sözü bana ters geldi. Çocuk çok obursa ve
hızlı akışlı emzik kullanırsanız yine belki ama şunu düşünmek gerek onlar
içgüdüyle hareket eder ve menfaatini bilir. Ayrıca emme onlarda reflekstir.
Doğuma
giderken yanınıza mama alın. Genelde devlet hastaneleri dahil hastanelerde mama
olur ancak siz alın. Olmama ihtimali de var. ilk gün çocuğu aç bırakmayın. İlk
birkaç gün bebek kan şekerini ayarlayamayacağı için çok sık hipoglisemi (düşük
şeker)durumuna girer. Bu durumun uzun vade bir etkisi yoktur ancak size geceyi
ve geceleri zindan eder.
Dilerim mamayla işiniz olmasın süt hemen ve yeter miktar
gelsin ancak gelmezse hangi mama? Her şeyden önce bu küçük insanlar mama
seçebilir, hatta seçer. Mama kesin değiştirilemez bir şey değildir. Hatta arada
değiştirilmesi iyi bile olur. Her mamanın içinde bir diğerinde olmayan bir
şeyler olur (sizin için değil patent için). Deyim yerindeyse dengeli beslenme
sayılır.
İkinci bir unsur yine tıp
fakültesi mezunları bana kızacak ama doktor mama önerdiğinde neden bu diye
sorun. Size net bir sebep veremiyorsa kullanmak zorunda değilsiniz. Bu iyidir,
bundan memnunum (sen mi içtin), şimdiye kadar şikayet gelmedi, doktor olan
benim gibi sözler net cevaplar değildir.
Kendi çocuğumda da kullandım cevabı da bence tatmin edici değildir.
Alışkanlıktan mı kullandın yoksa hepsini denedin inceledin ve öyle mi karar
verdin kısmı açık değildir.
Ayrıca bu iş araştırmayla olmaz.
Kağıt üzerinde en iyi olan formül sizin bebeğe uymayabilir veya basitçe çocuk
onu sevmeyebilir. Eğer mamayla beslenmek zorundaysanız deneyip öyle karar
verin.
Daha önce mamalarla ilgili
yazarken benim çocuğum deney tahtası değil demiştim. Gün oldu devran döndü
çocuk hasta oldu hastanede yattı ve biz hep kullandığımız hipp bulamadık. Ne
bulursak onu vermek zorunda kaldık. Doğumdan önce yaptığım araştırmalara göre
biyokimyasal ve saflık olarak en iyisi hipp markaydı. Kıydık paraya çocuğu
hipple besledik. Bebek 3 haftalıkken karın ağrıları başladı ve hiç durmadan
devam etti. Kolik dendi. Neler neler denedik kar etmedi. Sonra çocuk hastanede
yatarken karın ağrıları kesildi. Zaten kolik için kafasına göre bir ara kesilir
demişlerdi aynen öyleymiş dedik. Çocuk iyileşti eve geldik geri hipp başladık
ve karın ağrıları geri geldi. Hippi bıraktık ve kesildi. Keramet hippteymiş.
Kalanları yeni bebeği olan bir başka arkadaşıma verdim ve sorun çıkmadı. Daha
sonra kolik sıkıntısı çeken bir arkadaş ne yapayım diye sordu. Mama değiştir
dedim. Hipp denemiş ve onda da ağrı kesilmiş. İlaç sektöründe hastalık yoktur
hasta vardır şeklinde bir söz vardır. Burada da mama yoktur velet vardır
diyebiliriz. 2014 itibariyle Türkiye’ de satılan tüm mamaları en az birkaç kutu
olacak şekilde denedik. Mamanın bebeğin sindirim sistemini etkilemesi ortalama 2
gün alıyor. Yani 1-2 haftalık süreçler mama hakkında ve mamanın bebekteki
etkileri hakkında epey fikir verdi. Onları yazacağım. Ancak önce size tavsiye
verecek insanların ve kutu üzerinde yazan şeylerin kabaca ne olduğunu anlatalım
ki kafanız daha az karışsın.
Nükleotid ilaveli: Laf ola beri
gele demenin bir başka yolu. Nükleotid DNA’nın yani o hep sözü edilen
genlerimizin ana yapı taşıdır. DNA bütün genetik bilginin kodlar halinde
bulunduğu hücre parçasıdır. DNA’ nın içindeki küçüklü büyüklü ancak her biri
bir bilgi taşıyan kısımlara da gen denir. Genler de birbirine bağlanan
nükleotidlerden oluşur. Bu nükleotidler belli sadece belli şekillerde
birbirleriyle bağlandıkları için çok özel bir kodlama yapmaya imkan tanırlar.
Bilgisayarlarda bilgiler 1 ve 0 lar ile kodlanır durumuna çok benzer.
Daha göze görünen bir benzetme
yaparsak DNA bir semt veya mahalledir. Genler bu mahalledeki binalar, katlar,
odalar, kapılar, pencereler gibi daha kendine has özellikli ve değişik
boyuttaki yapılardır. Tek başlarına bir anlamları vardır. Kapı bir yeri örter
oda bir alandır bina geniş bir alandır gibi. Tuğlalar ve fayanslar…vb de bu
yapıların yapımında kullanılan malzemeler olduklarından nükleotidlere
benzetilebilir.
Bir gün bir akıllı ortamda hazır
tuğla varsa inşaat hızlı ilerler biz de hazır nükleotid koyalım çocuk hızlı
büyüsün demiş olacak ki bu işi yapmışlar. Ancak biyokimya ile inşaat farklı
şeylerdir. Gerçek hayatta doğada nükleotidler tek başlarına bulunmazlar.
Vücudumuz onu yediği şeyleri parçalayarak alır. Ve bu ona yeter. Dışarıdan
nükleotid ilave ettim demek biyokimyanın içinden biri olarak bana göre ben hep
sentetik malzeme kullandım içinde doğal yiyecek olmadığı için bu eksik kaldı o
yüzden dışarıdan ekliyorum demek.
Ayrıca bu nükleotidler doğada
serbest halde bulunmaz dedik. Ana nükleotid kaynağı olan DNA lar bir canlının
ağırlıkça 1/10 000 (evet onbinde biri yani 10 kiloda 1 gram) oranında
olduğundan doğal yiyeceklerden elde edilmesi de çok anlamlı değil. Maliyetini
kurtarmaz. Demek ki bu nükleotidler laboratuarda yapılıyor. Tamamen sentetik.
Bir doğal gen başka bir canlıya eklendiğinde GDO lu gıda oluyor (genetiği
değiştirilmiş organizma) ve bunu duyunca rahatsız oluyorsan tamamen
laboratuarda yapılmış sentetik gen ana maddelerinin kullanımı ne kadar iyi/güvenli/faydalı…vs.
benim fikrim bu. Zaten bu sözü söyleyenler daha gdonun zararları bilinmezden
önce hazırlanmış formüller/markalar.
Lif: Mamada belki de en gerekli
2-3 şeyden biri ancak nedense içindekiler kısmındaki küçük harflerle yazılan
bölüm hariç lif içeriklidir diye yazan mama yok. Siz siz olun içindekiler kısmında lif
içeriğini arayın. Lif cinsi çok önemli değil. Ancak var olması önemli. Lif kaka
oluşumunu sağlar ve bebeğin bağırsaklarının normal çalışmasını sağlar. Uzun vadede
bağırsakların kazandıkları bu alışkanlıklar çok çok faydalı olacaktır. Bağırsak
hareketlerindeki bozukluk insana hayatı zindan eder ve çözümün büyük kısmı
küçük yaşlarda alınan lif ile sağlanabilir. Lifsiz mama verdiğinizde bebeğin
kakası ile bilye oynayabileceğinizi göreceksiniz ne demek istediğimi
anlarsınız.
PUFA: (poli unsaturated fatty
acid- çoklu doymamış yağ asidi) Yıllarca yağlar sadece bir enerji kaynağı
sanıldı ancak öyle değiller. Yağlar yağ asidi adı verilen bildiğimiz sirkenin
akrabaları olan bir kimyasal madde grubu olup 3 yağ asidi bir gliserine
bağlandığında bildiğimiz yağlar oluşur. Vücudumuzda bu yağlar gliserin ve yağ
asidi olarak parçalanır. Gliserin bazı maddelerin yapımında kullanılırken yağ
asitleri genellikle yakılarak enerji üretiminde kullanılır. Çok kalorili
yakıtlardır. (ilkokul fen derslerinde bile yazar). Ancak genelde aykozanoid
denen ve türevleri midenin korunmasından kan pıhtılaşmasına, cinsellik
hormonlarından (testesteron ve östrojen çok yakın akrabadır ve aynı kökenden
üretilirler) ağrı duyusuna kadar pek çok yerde işe yarayan maddelerin yapımında
ana maddedirler ve alternatifleri yoktur.
Son yıllarda omega yağları adıyla icad edilen ve piyasaya sağlık için
pompalanan yağlar bu aykozanoidlerin ana maddesi olan aykozan yapılı asidi
içeren bir yağdır. Bebeklerle direk ilgisi yok ancak zeytin yağından bu maddeyi
kolaylıkla alabilirsiniz. En saf ve iyisi olmasa da olur.
Organik maddeler büyük oranda
karbon ve hidrojenden oluşur. Ancak esas
yapıyı belirleyen karbonların kendi aralarında yaptıkları veya yapmadıkları
bağlardır. Örneğin toplamda 4 bağ yapabilen bir karbon 4 bağını da farklı bir
atomla yapmışsa tüm kadrolar doludur ve buna doymuş molekül denir. Buradan
hareketle içerdiği karbon atomları tüm bağlarını başka atomlarla yapmış olan
yağ asitleri de doymuş yağ asitleridir. Genellikle katıdırlar, zaten boş yer
olmadığı için zor bozulurlar ancak vücutta da sindirilmeleri bir o kadar
zordur. Doğada çok seyrek bulunurlar. Biyolojik anlamda pek sevilmezler.
Ancak bazen karbon atomları 4
bağlarından ikisine farklı atom bağlar diğer iki bağı komşusuyla bağlanmak için
kullanırlar. Yani içlerinde bir yerde (karbonun simgesi C olduğu için) C=C
şeklinde bir bağlanma formu içerenlerde kolaylıkla başka bir atomun araya
girebileceği bir anlamda boş kadro olduğundan doymamış yağ asidi adını alır.
Genelde sıvıdırlar, görece kolay bozulurlar ancak bir o kadar da kolay
sindirildikleri için biyokimyada çok sevilirler. Kısacası vücut için daha az
yük getirirler ve ne kadar çok ikili bağ varsa o kadar kolay ve hızlı yanan bu
asitlerin bir kötülüğü vardır. Havadan ve sudan çok kolay bozulurlar. Bozulma hızları çift bağ sayılarına göre 10 ͫ
olarak artar. Yani 1 tane çift bağ içeren yağ asidi ortalama 10¹ yani 10
hızında bozulurken 2 çift bağ içeren 10² yani 100 hızında bozulur. 3 çift bağ
içerense 10³ yani 1000 hızında bozulur.
Buradan neyi anlıyoruz? Çok
sayıda doymamışlık /doymamış bağ içeren yağ asitleri kolay yanabildikleri için
bebeklerin metabolizmalarını zorlamadan çok miktarda enerji üretimi
sağlayabilirler ancak bir o kadar da hızlı bozularak mamanın hem kuru hem de
hazırlanmış sulu ömrünü azaltırlar. Ayrıca dayanıksız olmaları nedeniyle zaten
doğada çok 3-4 çift bağdan fazlası bulunmaz. Yani pufa kavramı da eninde
sonunda laboratuarda yapılan bir şeye dayanır. Elzem değildir. Bebeklerin enerji ihtiyacı
şekerle karşılayamayacağınız kadar çok olduğu için bebekler yağ yakmaya daha
müsaittir. (bu nedenle bebeklere şeker verilmez. Şekeri yakmayı bizler kadar
bilmediklerinden kolaylıkla şeker fazlalığı ve bunun zararlarını yaşarlar).
PUFA lar kolay yandıkları için bebek karaciğerini yormadıklarını iddia ederler.
Bence olmazsa olmaz değil. Ayçiçek yağı, kanola yağı, görece doğal ve çok
sayıda çift bağ içeren yağlardır ve bebeklerin metabolizmasında bize göre daha
kolay yakılabilirler. Hindistan cevizi yağı da az sayıda çift bağ içermekle
birlikte kısa bir molekül olduğundan bu özelliğe sahiptir. Zaten mamaların
büyük kısmında bu iki yağdan biri vardır (hindistancevizi yağı görece pahalı
olduğundan daha az kullanılır). Ayçiçek yağının ilaç sektöründe
kullanılabilecek kadar safı yapılabildiğinden çok arada kalırsanız Ayçiçek
yağını tercih edin (çok da lazım değil. Herşey tamam bir bu kaldı derseniz). Bu
dediğim büyük insanlar için tam olarak böyle değildir. Sadece bebekler için
geçerli. Günlük kullanımda Ayçiçek, kanola gibi yağlar havayla kolaylıkla
bozulur ve içinde zararlı trans yağ denen yağlar oluşur. Trans yağ konumuz
değil merak eden ayrıca yazsın anlatayım.
Prebiyotik: Milletçe antibiyotik
kavramını çok severiz ve sürekli ağızlarda sarımsakta antibiyotik varmış çok
faydalıymış gibi laflar dolaşır. Basit ağrı kesicilere bile başlayınca kutuyu
bitirmek lazım muamelesi yapılır. Bu yüzden biyotikle biten bu ve sonraki
başlık çok rağbet görür. Bilin ona göre karar verin.
Prebiyotik sindirilemeyen besin
parçaları anlamına gelir. Yani vücudumuzda o maddeyi sindirecek uygun donanım
ve enzim yoksa sindiremeyeceğimiz gıda parçacıklarıdır. 2 yönlü faydalıdırlar.
Birincisi lif gibi davranıp kaka miktarını arttırırlar ve bağırsak hareketini
uyarırlar. İkincisi faydalı bakterilerin yaşaması için daha iyi ortamlar
olduklarından bağırsakta yaşayan faydalı bakterilerin hem daha fazla olmalarını
sağlar hem de antibiyotik gibi etkilerle daha az ölmelerini sağlarlar. Lif
ve/veya prebiyotik, ikisi veya en azından birinin olması iyi olur. Prebiyotik
lif diye bir şey duyarsınız. Yanlış bir deyimdir ancak işinize yarar
prebiyotiğin kendisidir.
Probiyotik: Vücudumuzda yaşayan
(genellikle bağırsaklarda) faydalı bakterilerin kendi kendilerine üremelerinin
yetmediği veya doğal miktarın fazlasının gerektiği durumlarda laboratuarda
üretilen faydalı bakterilerin veya onların akrabalarının aktif olmayan
halleridir. Maya ile aynı mantıktır sadece bunlar sütte peynirde değil insanın
içinde yaşayan bakterilerdir.
Felaket ve medeniyetin yok olduğu
film ve dizilerde gördüğünüz kaynaklar azalınca küçük insan topluluklarının
birbirleriyle savaşarak hayatta kalmaya
çalışmaları gibi herhangi bir ortamdaki mikroorganizmalarda (mikrop) kendi
sınırlı kaynakları için birbirleriyle savaşır. Bu nedenle ömrü çok kısa ve
üreme yeteneği olmayan bizim ortamımıza uyumlu bakteriyi dışarıdan verirsek
onlar kendilerine yer açmak için ortamda bizi hasta eden bakterilerle savaşır
ve bize faydaları dokunur mantığıyla yapılırlar. Bazen de hastalık yapan ama
üreme yeteneği olmadığı için hasta edecek kadar üreyemeyen bakteriler verilerek
bir anlamda ağızdan aşılama yapılıyormuş gibi kullanılırlar.
Her ne kadar kulağa mucize gibi
gelse de mamada probiyotik var diye bir avuç tuz alıp koşmanıza ve memnun
olduğunuz bir markadan vazgeçmenize gerek yok. Herşeyden önce günümüz
teknolojisinde piyasada bulunan probiyotikler sadece bağırsakta yaşayacak
şekilde yapılabilir. Yani bir reklamda gösterildiği gibi birisi çocuğa doğru
hapşırdığında mama çocuğu uzay filmlerindeki ışın kalkanı gibi sarıp korumaz.
Firma size canım bağırsaktaki bakteriyle savunma sistemini uyarıp savaşa hazır
olmasını sağlıyoruz dese de yasal olarak o düzeyde kullanılamazlar ve o şekilde
bir etkileri olduğu da ispatlanmamıştır. Piyasada satılan ve ishale karşı
probiyotik ile mücadele eden bazı ilaçlar mevcuttur. Bu savunma sistemini
uyarma mantığı doğru olsaydı onları sinüzitte de kullanırdık.
Zakkum ile kansere çare bulunduğu
yılları bazılarımız hatırlar. Bizde adamı tefe koydular ancak mantık doğruydu.
Bazı maddeler (glikoprotein
grubundandırlar ve probiyotiklerle amcasının dayısının yeğenigilin teyzesinin
emmoğlu olan muhtar amcanın halasının oğlunun damadının kuzeni olacak kadar
akrabalığı vardır.) gerçekten savunma sistemini uyararak savunmayı güçlendirir.
Ancak bu maddeler çok alerjendir yani pek çok kişide alerji yapar ve nispeten
güvenli olanları da o kadar güçlü olmadığından ilaç olamamıştır. Piyasada
satılan birkaç örnek ilaç değil gıda takviyesidir. Kısacası probiyotikli mama
sadece biraz daha az karın ağrısı yapar. Fazla bir numarası yoktur. Bildiğiniz
rahat ettiğiniz bir marka varsa probiyotik için yuvanızı yıkmayın.
Markalara genel bir bakış:
Şu mamayı kullanın bu mamayı
kullanmayın demeyeceğim. Daha önce de dediğim gibi konu bebek oldu mu zaten
asgari bir standart mevcut. Bebeklerle ilgili deney şansı da pek olmadığından
formüllerin büyük kısmı genel inanışlara dayanır. Yani hiçbir mama bebeğinizin
açlıktan ölmesine veya alması gereken maddeleri almadığı için kalıcı hasar
yaşamasına neden olmaz. Hiçbir mama anne sütünün yerini tutmaz. Mama çocuklarda
fazla kilo yapabilir bunun istisnası hemen hemen yoktur. mama çocuklarının
savunma sistemlerinin daha zayıf olduğu ve daha kolay hastalandıklarına dair bir
inanış vardır ancak sonuçları kimse sevmeyeceği için kimse bu gerçek mi diye
ciddi bir araştırmaya girmedi. Yine de mantıken anne sütü daha efektif olur.
Mama sadece destek olarak veya süt yokluğunda veya bebek memeye direndiğinde
veya emzirmeyi engelleyen kalıcı, geçici durum varlığında veya bebekte
sindirimle ilgili sıkıntı varsa ona uygun hazırlanmış mama olması kaydıyla (örn
ileri laktoz intoleransı-laktozsuz mama) gibi durumlarda kullanılmalıdır.
Günümüzde zaten aman sadece anne sütü modası olduğundan bu cümlelerim anlamsız
gelebilir ancak bu ülkede mamanın anne sütünden daha iyi olduğunu iddia eden
doktorları, süt yerine mama modasını, hatta mama ile çocuk beslemenin bir
prestij olduğu dönemleri yaşadığım için kendimi söylemek zorunda hissettim. Büyük
ihtimalle birkaç yüzyıl daha anne sütünü yakalayan mama bulamayacaksınız.
Mamaların hepsi kötü kokar.
Mamalar açıldıktan sonra hava ile
hızla bozulur açık kutuyu 3 haftadan fazla kullanmayın. Sulandırılmış mama
içinde mevsime göre 1-3 saat arası ömür verilir ki ben 1 saatten sonra pek
kullanmıyorum. Mahalledeki kediler semirdi ayrı mesele. (onlara kötülük
yapmıyorum yetişkin kedinin sindirimi bebekten kat kat daha iyi çalışır)
Aptamil-milupa: Gerçek tarihte
geleneksel türk alman dostluğu diye bir şey yoktur. Almanların atalarıyla
birkaç yüzyıl savaştık. Ama nedense alman yapımı şeyleri milletçe çok severiz.
Benim çocukluğumda federal alman yapımı cümlesi bizzat bir referanstı. İyi kötü
bakmayız alman yapımına güveniriz. Sırf bu yüzden vosvagen türkiyede en az
donanımı en pahalıya satar ve bariz kazık yeriz ama olsun deriz. Milupa grubu
mamaların durumu da bu. Marka güveni zamanında iyi tesis edilmiş. 90lı yılların
başlarından beri sağlık sektörünün içindeyim bir türlü sevemedim. Yanlı
davranmamak için kendi çocuğumda da kullandım ama hala sevemedim. SMA ve smilac
gibi neredeyse 50 yıllık bir formülün modifikasyonu ile güncel kaldığını
düşünen bir markadır. 75 model ford taunusa 90lı yılların escortunun motorunu
koyup focus gibi boyadığında aptamili elde dersin.
Lif içeriği var doğru ancak sindirimi o içerikten beklediğim kadar iyi
olmadı. Tok tutma süresi de çok değil. En büyük avantajı her yerde bulunuyor ve
fiyatı ortalama. Suda kolay çözülür.
Smilac: Neredeyse tamamen
sentetik içerikli. İnsan yapımı mamaların ilk örneklerindendir ve benim
bildiğim 50 yıldan fazladır çok küçük değişiklikler dışında formülü aynıdır.
Bunu 50 yılın verdiği güven olarak yorumlayana rastladım ancak olaya tersten
bakarsak da 50 yıl öncesinin bilgi ve teknolojisidir. Ya 50 yılda tıp hiç
gelişmedi ya da kafalarımız aynı. Bu formülasyon geliştirildiğinde insan yapımı
sentetik maddeler daha revaçta (moda) olduğundan formül büyük oranda
sentetiktir. Nasıl olmuşsa Hindistan cevizi yağı konmuş ancak kullandığım
sürede kendimin alıp kullandığı Hindistan cevizi ile sağladığım bağırsak
hareketini smilac sağlamadı. Lif içeriği de olmadığı için kabızlık ihtimali
yüksek.
Mama hazırlarken köpürüyor.
Enerji içeriğini yüksek tutmak için yağ miktarını arttırmışlar. İçerik
listesinde yazmıyor ancak o kadar yağın suda topaklanmaması için yüzeyaktif
etkili bir şey kullanılmış. Biberon yarıdan fazla doldurulduğunda köpük taşma
yapabiliyor.
Tokluk süresi diğerlerinden
%10-15 daha uzun. Bir de bütün markalar açıldıktan sonra 3 hafta dayanırken bu
4 hafta dayanma ömrü vermiş. Aynı şekilde sulandırılan hazırlanmış mama için
her marka 1-3 saat arası ömür verirken smilac buzdolabında 24 saat demiş ki bu
hem koruyucu madde varlığını hem de tam sentetik kimyasal madde yoğunluğunu
düşündürüyor. Bu saydığım maddeler karaciğeri zorlayabilecek yapıda maddeler.
Açıktan bir şey görmedim ancak mesleki olarak rahatsız oldum. Neme karşı da çok
dayanıklı ki normalde bu kadar dayanım beklenmez. Onun için de bir başka katkı
katıldığını düşünüyorum.
Kolay bulunmuyor. Büyük bebek
marketlerinde bile rastlamadım. Eczanelerden almanız gerekiyor. Ucuz da değil.
SMA: Smilac gibi eski ve sentetik
içerikli bir marka. Sadece daha az katkı içeriyor. Lif içeriği de yok. Arada
birileri bir şeylere faydalı dedikçe PUFA vb şeyler eklenmiş ama hala eski
formül. Çok büyük ihtimalle kabız yapıyor ve hızlı kilo alımı yapıyor. Bazen
büyük marketlerde rastlasam da bu marka da smilac gibi kolay bulunan bir marka
değil. Küçük ambalajı pahalı büyük ambalajı görece ucuz. Bu markayı
kullanırsanız çoğunluk eczanelerden bulmanız gerekecek. Az köpürüyor ve
nispeten kolay suda eriyor ancak biberon daha zor yıkanıyor. Yağ miktarı
yüksek. Tokluk süresi normal.
Bebelac: Şimdilik en ucuzları
hatta fiyatı nedeniyle sık sık dökme deterjan gibi dökme mama diye dalga
geçildiğini duyacaksınız. Uzun zaman kullanmaya direndim. Ancak içlerinde en
memnun kaldığım marka diyebilirim.
Lif içeriği var ve oldukça
yüksek. Kabızlık yaşamadım. Suda kolay eriyor ve kolay yıkanıyor. Ucuz ve kolay
bulunuyor. Neme karşı orta dayanıklılıkta. Abartılı ambalajlardan kaçınılmış.
Çöpe attığınız şeylere fazladan para vermediğimi düşündüm. Tokluk süresi
normal.
Kolay bulunan bir markadır. Ayrıca çok farklı
gramajlı ambalajları olduğu için para durumunuza veya benzer ihtiyaç
farklılıklarına göre hitap eden farklı boyutta ambalaj bulabilirsiniz. İdareten
gittiğiniz bir yerde köşedeki market veya eczaneden küçük bir ambalaj
alabilirsiniz.
Fazla kilo yapmıyor. Köpürme
sorunu yok. Yağ ve proteinleri görece kolay sindiriliyor. Sentetik maddeler
kadar doğal olanlar da var. İhtiyaçların çoğuna cevap veriyor. En son bu
markaya karar verdim ve kullanıyorum hem beklediğimden iyi çıktı diğerlerinden
eksiği yok hem de ucuz ve kolay bulunuyor.
Hipp: Kağıt üzerinde mükemmele en
yakın formül diyebilirim. İçeriğinin tamamı doğal ve organik kaynaklı. Mantar
yağı gibi kolay sindirilen ve kalıntı bırakmayan içeriklere sahip. Kutusu bile
içinden mama alırken veya kutuyu yıkarken elinizi kesmeyecek şekilde yapılmış.
Kullanıcılara belli bir saygı var. Lif içeriği çok yüksek değil ancak
içerikteki prebiyotik ve tek tip yerine çeşitli yağlar kullanıldığı için
kabızlık sorunu yok.
Gelgelelim marka pahalı ve zor
bulunuyor. Büyük mağazalarda veya bebek marketlerinde bile her zaman
bulacağınızın garantisi yok. Eczanelerde bile her zaman bulunamayabilir.
Türkiye dağıtımcısı kimse bulunmasın da insanlar soğuyup almasın diye uğraşıyor
sanki. Ayrıca raf ömrü kısa. Diğer markalar 2 yıl verirken hipp sadece 1 yıl.
Yani kullanılmayan kutuları saklayalım deme şansınız hemen hemen yok. Ayrıca
ithalat ve gümrük süreleri de düşünüldüğünde alacağınız kutu en iyi halde 7-8
aylık ömrü kalmış olacaktır.
Suda erimesi diğer markalardan
sıkıntılı. İyi çalkalamazsanız kolaylıkla biberon iç çeperinde topak kalıyor.
Normalde biberon kolay temizleniyor ancak bu topaklar biraz beklenirse daha zor
temizlenir hale geliyor.
Bu mama benim çocuğa dokundu.
Bebekler kafalarına göre marka seçer deyimini bizzat gördüm. (benimki her
konuda bunu yaşattı). Kısacası evet güvenilir bir marka ama kesinlikle sıkıntı
çıkarmayacak diye bir garanti yok.
Hero: (ülker) En kolay bulunan 3
markadan biri. Lif içeriği var. Kolay çözülüyor ve kolay yıkanıyor. Fiyatı da
nispeten uygun. İçerik kısmen sentetik kısmen de doğal. Pufa vb içerik ilavesi
ile marka değeri yapılmaya çalışılmış ancak diğerlerine bir üstünlüğü yok. Bana
göre büyük bir dezavantajı var. Mama tok tutmuyor. Normalde 3 saatte 1 mama
alan bebek heroda 1 saatte acıkıyordu. Zaten kullanırken bu mamanın biraz daha
sulu olduğunu göreceksiniz. Neme dayanımı orta.
Evolvia: Pratik ve kullanışlı bir
kutusu var (gülmeyin gecenin bir saatinde tek gözle veya tek elle veya arabayı
kenara çekip aceleyle trafikte mama yapmaya çalışırken kolaylık çok
farkediyor). Lif içeriği mevcut. Formül
olarak heroya benziyor ve onun gibi tok tutmuyor. Mama kolay nemleniyor.
Pahalı, zor bulunuyor (ben aldığımda sadece e-bebekte satılıyordu) ve tek tip
ambalajı var. Ivır zıvır ilaveli diğerlerine bir üstünlüğü olmayan bir mama.
Kavanoz mamalar:
4. aydan itibaren kullanabileceğiniz
kaşıkla verilen mamalardır. Tüm markalar ultra organik ve ultra doğal, mega
güzel olduğunu iddia eder. Bir kısmı evde kolaylıkla yapabileceğiniz
karışımlardır. Bazıları da ya kolay bulunmaz ya da o kadar az yapmak mümkün
olmayan tariflerdir. Örneğin sadece 100 gram sütlaç yapamazsınız. 1 tencere
yapayım çocuğa da veririm derseniz bebeğin alabileceği kadar şekersiz,
nişastasız ve pirinçleri yumuşamış sütlacı kime içireceksiniz.
Konu bu mamalardayken anlatalım.
4. Aydan itibaren önce çilek ve kivi gibi alerji yapabilecek meyvelerle,
turunçgiller, brokoli gibi zor sindirilen meyve ve sebzeler ile lahana ve
karnıbahar gibi çok gaz yapan yiyecekler haricindekileri önce tattırmaya
başlayabilirsiniz. Zamanla bebeğin sıkıntı yaşamadıklarının miktarını arttırabilirsiniz.
Bir günde bir tane ek gıda verin ki bebeğin ona olan tepkisini görebilin. Bebek
her gıdayı aynı şekilde sindiremez. Bazıları için zamana ihtiyaç duyar.
Kavanoz mamalarda çeşit çoktur.
Hem başlama zamanı olarak hem de içerik olarak. Kimi mamalar 4. Aydan itibaren
başlanabilir. Ama doktor 6 ay sadece anne sütü dedi çocuğa zarar verir miyim
diye soranlar olabilir. Vermezsiniz. Bu mamalar da yoldan geçen hurdacı
tarafından yapılmıyor. Kimse marka değerine zarar vermek istemez ve eşeğini
sağlam kazığa bağlar.
Kavanoz amalarda çok çeşitli
içerikler vardır. Uygun içeriklerden (4. Ay 5. Ay…vb) bütçenize göre farklı
karışımlardan alın ve bebeğe yedirin. Sevdiklerine daha sonra sayıyı
arttırabilirsiniz. Kavanoz mamalar mecburi değildir ancak ev dışında büyük
kolaylıklardır. Ayrıca bazı karışımları evde yapmanız çok mümkün değildir.
Sadece 100 gramlık ıspanak, havuç, tavuk karışımı yapamazsınız yapsanız da ya
pahalıya gelir ya da tadı bir tuhaf olur. Attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya
değmez. Ancak elbette tek elma, muzlu şeftali gibi karışımları yapabilirsiniz
ve yapın. Cam rende ile kolaylıkla
yapabilirsiniz. Cam rende hem ucuzdur hem elinizi kesmezsiniz hem de küçük
parçalar yerine ezilmiş püre verir.
Kavanoz mamalarda açıldıktan
sonra dayanım süresini mutlaka okuyun. Genellikle kapağı açılınca süt ve süt
ürünü içerenler buzdolabında 24 saat diğerleri 2-3 gün dayanır ancak markadan
markaya fark olabilir. Siz okuyun.
Gerek kavanoz gerekse evde
yapılan mamalarda yani kaşıklı mamalarda sabrınız zorlanacaktır. Çok saçarlar
bolca önlüğünüz olsun.
Hipp: Bol çeşitli ve en pahalı
marka. Benim velet çok sevdi ama bulduğun çeşidi bir daha bulmak zor. Tatları
güzel
Milupa: çeşidi en çok olan marka
diyebilirim. Bulması da nispeten kolay ancak çeşit çok olduğu için her zaman
aynısı bulamayabilirsiniz. Benim velet sevmedi. Ben de sevmedim. Kabızlık falan
yapmadı ama bazı karışımları çok kötü kokuyor. Fiyat orta.
Bebelac: Çeşit hipp ve milupadan
az ama çocuğa yedirecek farklı şeyler bulabileceğiniz kadar çok. Genelde de
aradığınızı buluyorsunuz. Kolay bulunur ve en ucuz. Tatları hipp kadar olmasa
da güzel. Çocuk da sevdi.
Hero: hepsinden kolay bulunuyor
ve bebelac kadar ucuz ancak çeşidi az tadını ben denemedim. Velet kullanıyor.