1 Ekim 2015 Perşembe

bim bezi jenny willy hipoalerjik mi alerji yapmaz mı iyi bir bez mi

BİM BEZİ:
Kendimi bu bölümü yazmak zorunda hissettim.
Doğum yaklaşırken pek çok kişiden bim mağazalarında satılan bezlerin kullanılabilirliği hakkında çok sayıda tavsiye geldi. Hanımın içine sinmedi ve daha bilindik bir markayı tercih ettik.
Ancak 16 ay sonra gerek maliyet faktörünün baskısı gerekse çok yakınlarımızın bile memnuniyetlerini ısrarla vurgulamaları nedeniyle bim markası bezi denemeye karar verdik. Emanet alınan ilk birkaç bezde memnun kalınca kullanmaya başladık. İyi ve kötü yönleri olan bir bez. Bu nedenle hakkında yazı yazmam gerektiğine karar verdim. Eminim bebek bekleyen her aile bu konuda bir şeyler duymuştur veya duyacaktır.
Bim bezinin avantajları:
1 ucuz
2 bezin büyüklüğü diğer markalardaki aynı numara bezlere göre daha büyük. Primada 5 numara kullanan bir çocuk bimin jenny willy sinde 4 kullanabiliyor.
3 heryerde aynı fiyat avantajı. Diğer bezlerde kampanya varlığı ve yokluğuna veya bunduğunuz ile göre ciddi değişiklikler olurken bımde bu oran yok denecek kadar az.
Bim bezinin dezavantajları:
1 bant kısımları çok kaliteli değil. Bazen yeni açılan bezde bantın yarısının çıkıp başka yere yapıştığını görürsünüz. Henüz bu nedenle kullanılamaz hale gelmiş beze rastlamadım ama bezin kullanım esnasında yerinden çıkma olasılığı biraz daha fazla.
2 Bant bölümü esnek değil. Bezi bağlarken pek çok markada bantların olduğu yer esnek. Bu sayede bebek biraz hareketliyse, bez tam ortada değilse veya bebek büyüdüğünde elinizde kalanı kullanırken veya emanet alınan bezlerde  esneklik size hata payı bırakıyor. Bim jemmy willy bezinde bu şansınız yok. Bebek tam ortaya gelmeli ve uygun boyda olan kullanılmalı. Hata payınız daha az. Bir tarafa fazla kaymışsanız sızdırma olasılığı yüksek.
3 sıvı emme kapasitelerini bilmiyorum karşılama şansım olmadı ama sıvı emme hızı markalı bezlerden düşük. Benim oğlan tek seferde büyük hacimlerde işeyebiliyor ve sık sık bez çişi emmeden çiş sızıyor. Aynı şeyi birkaç yakınımdan daha duydum. Ancak bunu hiç yaşamayanlar da var. Biraz bebeğe bağlı açıkçası. Azar azar işeyen bebekte sorun olmaz ama bebeğiniz bekleyip peşinen işiyorsa sızıntı ihtimali diğer markalı bezlerden yüksek. Bana sıkıntı yaratan en büyük sorun buydu. Henüz gözleme şansım olmadı ama isal olan çocukta da sızdırma olasılığı bence yüksek.
Kısacası bebek çok çişli değilse ve maddi olarak kolayınıza geliyorsa kullanabilirsiniz ancak isalde ve soğuk havalarda (çiş miktarı artabileceği için) sizi yolda bırakabilir bilginiz olsun.
Bim bezi ve alerji:
Piyasada bim bezinin alerji yapmadığına dair genel bir kanı var. Açıklama ihtiyacı hissettim.
Bez bölümünde alerjiden kısaca bahsetmiştim. Alerji özellikle bir maddeye karşı olabildiği gibi yakın kimyasal yapıdaki maddelere karşı da olabilir. Prima huggies gibi markalarda zeolit esaslı emiciler kullanılır. Bildiğim kadarıyla parfüm de kullanırlar ancak parfümlerinin yapısını bilmiyorum. (can bebe, evy baby markalarını tanımadığımdan konuya dahil etmedim)
Bu durumda bir bebeğin primanın parfümüne alerjisi varsa huggiese alerjisi olmayabilir ancak başka bir bebeğin primanın zeolitine alerjisi varsa büyük ihtimalle huggiese de alerjisi de olacaktır. Bu durumda emicisi anladığım kadarıyla sentetik pamuk olan (sadece tahmindir firmadan bilgi almadım) bim bezinin bu bebekte alerji yapmama olasılığı yüksektir. Böylece her markaya alerjisi olan bir bebeğin bim bezine alerjisi olmadığı durumu ortaya çıkar.
                Ancak şunu unutmayın alerji her maddeye karşı gelişebildiğinden bim bezi de alerji yapabilir. Şimdiye kadar bim bezine alerji geliştiren duymadım ama benim haberim olan 5-10 bebeklik popülasyon bim bezi hipoalerjiktir demeye yetmez. Bu nedenle bim bezi hipoalerjiktir diye düşünmeyin. Sadece iç maddelerinin büyük kısmı farklı olduğundan markalı bezlere alerjisi olan bebeğe bim bezi alerji yapmayabilir.

Alerjinin kökenini tespit etmek çoğunlukla imkansızdır. Bu nedenle farklı markaları denemekten başka çareniz yok. Bim bezi de bu deneme seçenekleri içinde yer almalı ancak ilk defa tercih edeceğinizde bim bezi alerji yapmıyormuş diye düşünerek tercih yapmayın. Yeni bebekte risk her markada eşittir.

21 Temmuz 2015 Salı

bebekle kullanılabilen yapıştırıcı hangi yapıştırıcı uhu zamk güvenlidir hangisinin zararı nedir


Yapıştırıcı:

                Bununla ilgili nasıl bir hazırlık yapılacak diyebilirsiniz. Şimdiden ucuz buldukça bebek yapıştırıcısı toplayın. Çok lazım olacak. Özellikle and dağlarında yetişen makara kukara bitkisinin metil izo aminoterol sipro heptaizonazol ile ekstraksiyonundan yapılan yapıştırıcılar kullanılmalı.

                Merak etmeyin böyle bir şey yok. Laf olsun diye söyledim. Ancak çocuk demek kırılan bir şeyler demek. Oyuncaklar kırılacak, kumandalar kırılacak, kırılacak da kırılacak. Biraz büyüyünce kağıt yapıştırmak isteyecek.

                Yapıştırıcıları genel anlamda 3 e ayırabiliriz. Çözücülü, çözücüsüz ve moleküler değişim yoluyla yapıştıran yapıştırıcılar.

Çözücülü yapıştırıcılar aslında bildiğimiz plastiğe çok bezer. Normalde katı veya jel olan bir maddeyi tolüen, benzen gibi bir organik çözücüde eritirseniz o organik çözücü uçunca içindeki plastiğimsi madde tekrar açığa çıkar ve iki yüzey arasında tutunur. Böylece yüzeyler yapışmış olur. Bu çözücüler normal şartlar altında kullanmamanız gereken yapıştırıcılardır.

Herşeyden önce içlerindeki ana madde olan yapıştırıcı molekül tamamen sentetiktir, karmaşık moleküler yapıya sahiptir ve vücudunuza direk benzin içmekten daha fazla zarar verebilir. Zarar kısa, orta veya uzun vadede açığa çıkabilir. Bilemezsiniz çünkü kimse bunu incelemez. Ancak bu yapıştırıcılarda asıl sorun çözücülerdir. Adlarının organik olduğuna bakmayın. Organik tarımla falan üretilmezler. Kimyada ana bileşenleri karbonlu maddelerin organik maddeler sınıfına dahil olduğu için bu isimle anılırlar. Yoksa organik domatesle bir ilgileri yoktur. Organik çözücüler genel anlamda vücudun yağ dokusunda birikme özelliğine sahiptir. Yani kısa sürede göreceğiniz etkilerden başka uzun ve çok uzun vadeli etkileri de olabilir.

                Organik çözücülerin ilk etkisi bağımlılık yapıcı olmalarıdır. Evde 2-3 parça kağıt yapıştırarak çocuğunuzun tinerci olacağını zannetmiyorum. Ancak çocuk aklı ilginçtir. Televizyondan yapıştırıcı bağımlısı haberi görüp denemeye kalkabilir. El altında bulunmazsa iyi olur.

                Diğer etkileri kanserojen olmalarıdır. Her ne kadar her firma kendi çözücüsünün kanserojen olmadığını öne sürse de bu konuda bir görüş birliği yoktur. Genelde deneyler fare ve köpeklerde o da 3 ay ile 1 yıl arası bir süre için yapılır. Onların ömrü kısa olduğu için insandaki uzun vadeli etkileri aydınlatır dense de bu tam olarak doğru değildir. Bu şekildeki bağlantı tam olarak açık değildir. Sadece insan üzerinde deney yapmanın imkansızlığı yüzünden olana razı oluruz. Gerçeğe daha yakın sonuç verecek olan geriye yönelik arşiv çalışmaları çok fazla kaynak gerektirdiğinden ve büyük ihtimalle sonuçlar kimsenin işine gelmeyecek olduğundan bu maddeler için yapılmadı. Bu nedenle hiçbir organik çözücü masum değildir ve uzun vadeli etkileri kanserojen olmasalar bile kestirilemez olduğundan bu kadar genç bedenlerin karşılaşmasını istemem. Etkisi 30 yıl sonra çıkacak bir etkenle  50 yaşında birinin karşılaşması ile 20 yaşında veya 2 yaşında birinin karşılaşması aynı olmaz.

                Organik çözücülerin en sevmediğim kısa vadeli etkileri karaciğeri fazlaca yormalarıdır. Sanayide bu maddelerin seçilmelerinin 2 nedeni vardır. Birincisi iyi bir çözücüdürler ve pek çok maddeyi eritebilirler. İkincisi de çok sağlam olduklarından uzun yıllar bozulmadan kalabilirler. Bu yüzden bu çözücüleri vücudumuza aldığımızda karaciğer onları parçalamak için fazladan mesai yapar. Ayrıca günlük hayatta karşılaştığımız maddelerden olmadıkları için fazla mesai haricinde de karaciğer için uğraştırıcı özelliktedirler. Parçalanmış hallerinin atılımı da diğer organlar için zorlayıcıdır. Yetişkin birinin direnci çok daha fazla olacağından bizim baş etmemiz daha kolaydır ancak küçükler için durum biraz daha farklıdır. Ortada ispatlanmış bir deney sonucu yok ancak biyokimyanın bize söyledikleri açık. O yüzden çocuklarla çözücülü yapıştırıcıların bir arada kullanımı iyi bir fikir değil.

                Çözücüsüz yapıştırıcılar değişik değişiktir. Kağıt ve süs için alttan çevirmeli mum yapıştırıcılar kullanılabilir. Bunların geneli zehirsizdir ve su içerirler. Çok masum değillerdir ancak çözücü içerenlere oranlar fazlasıyla kabul edilebilir yapıştırıcılardır. Tek dezavantajları kullanım alanları kağıt ve benzeri ürünlerle sınırlıdır. Bu yapıştırıcıyla oyuncak veya kumanda yapıştırmazsınız.

                Bizzat kendi yapıştırıcı olan macunlar piyasada mevcut. Bunlar da zehirsiz ve çözücüsüzdür. 1990larda blue tack olarak piyasaya girdiler. Şu anki isimlerini bilmiyorum ancak kırtasiye ve marketlerde farklı markaların kare veya çubuk şeklinde kesilmiş formları mevcut. Çok farklı malzemeleri yapıştırabilirler ve işiniz bittiğinde yağlı bir şeyle kirlenmemişse yeniden kullanılabilirler. Sündürdükçe yeniden yapışma özelliği kazanırlar. Ancak yapıştırma güçleri sınırlıdır. Duvara kağıt yapıştırabilirsiniz. Oyuncağa pil yapıştırabilirsiniz, hatta kumandanın çatlamış kısmını veya tamamen ayrılmamışsa kırık kısmını bunlarla kapatabilirsiniz ama kırık oyuncağı yapıştırmazsınız.

                Sıcak tabanca içinde eriyen plastik yapıştırıcılar piyasada mum tabanca adıyla da bilinirler ve çok adi bir plastik çubuk kullanmadıysanız onlar da zararsızdır. Plastik çubuklar ucu sıcak bir tabancada erir ve tekrar soğuduğunda oldukça sağlam bir yapıştırma gücüne sahiptir. Bence mutlaka bir tane edinin. Oldukça güçlüdürler ve ihtiyaç anında su ile temas ettirerek sökmeniz de mümkün. Oyuncak ve benzeri şiddete maruz kalacak yerlerde kolaylıkla kullanılabilir. Yapıştırıcı plastik olmasına rağmen çocuk oyuncağının üzerindeki bu yapıştırıcıyı yese bile sindirimi 0 olduğundan kakası ile aynen çıkar. Zarar verecek bir yere temas edemez. İki dezavantajları vardır. birincisi estetik yapıştırmaya çok müsait değillerdir. Ancak bunu kullanacağınız şeyler zaten defalarca kırılacak şeyler olduğundan estetik kaygılarınız da ona göre az olacaktır. Ayrıca işin sağlık boyutu da var. ikinci dezavantajları da bu yapıştırıcılar aktif hale gelmek için ısıtılırlar ve eriyen çubuk bir süre oldukça sıcaktır. El kol yakabilir. Bu nedenle kendiniz kullanırken dikkatli olun ve sıvı yapıştırıcıya temas etmeyin. Çocuğu da birkaç dakika uzak tutun. Olur da yanarsanız merak etmeyin kalıcı bir yanık yapmaz. Sadece biraz su toplar. Bu yüzden diğer seçeneklerin olasılığına baktığınızda çok çok masumdurlar ve birkaç dakikalık dikkat yeterlidir.

                İç yapısı değişen yapıştırıcıların en büyük örnekleri japon yapıştırıcısı diye bildiğimiz cyanoakrilat (siyanoakrilat) yapıştırıcılardır. Plastiğimsi bir madde olan akrilik asiti siyano ile bağladığınızda akışkan bir sıvı olur. Daha sonra o sıvı hava ile temas ettiğinde siyano bölümü ayrılır ve geriye akrilik asit kalır. Bir süre sonra açıkta aklan akrilik asitler bir araya gelip yapıştırıcı maddeyi oluşturur.

Diğer bir örnek te iki bileşenli yapıştırışılardır. 2 ayrı renkte macunlar, silindir şeklinde olup içinde 2 ayrı katman olan macunlar, 2 ayrı sıvı tüpünü karıştırdığınız yapıştırıcılar ve japon yapıştırıcısı benzeri birşeyi döküp üzerine sprey sıkılan yapıştırıcılar bu gruptandır.

Japon yapıştırıcıları donmuş halleriyle oldukça zararsızdır. En azından öyle kabul edilir. Aslında savaş yaralarını yapıştırmak için icat edildiklerinden belirli bir düzeyin üzerinde zararsızlığa sahip oldukları kabul edilebilir ancak tıptaki kullanımları günümüzde sınırlı olduğundan insan şüphe ediyor. Ancak asıl sorun çocuğun oyuncağın kırık kısmındaki yapıştırıcıyı yemesi değil yapıştırıcı kururken açığa çıkan gazlardır. Savaş ortamında veya 70 yaşında biri iyi havalandırılmış ameliyathanede bu gazlara maruz kalırsa dert değil ancak evde 1 yaşında bir çocuğun maruz kalması veya 4 yaşında bir çocuğun alıp oynamasını ben içime sindiremediğimden çocuğa ait şeylerde bunları kullanmıyorum. Yapıştırıcı bizim deyimimizle kuruduktan sonra da bir süre gaz çıkışı devam eder.

İsminden anlaşılacağı üzere japon yapıştırıcıların siyano bölümü siyanür içerir ancak bu siyanür açığa çıkıyor mu bilmiyorum tahminimce hayır. Aksi olsaydı mutlaka 50 60 yıl içinde duyulurdu. Ayrıca siyano grubu içeren çok sayıda kimyasal maddeyi ilaç veya gıda katkısı olarak zaten kullanıyoruz. Ayrıca çocuklar 3 yaşına kadar siyanüre yetişkinlerden kat kat daha dayanıklıdır. Ancak yine de içim rahat değil. Kullanmak zorunda kalırsam ayrı bir odada kullanıyorum ve 3 günden önce yapıştırdığım şeyi kullanıma sokmuyorum.

İki bileşenli yapıştırıcılarda kullanılan malzeme daha da az bilinen ve yeni kuşak kimyasallar olduğu için haklarında konuşacak kadar bilgim yok. Bu yüzden bilmediğine şüpheyle yaklaş prensibine dayanarak iki bileşenli yapıştırıcıların çocuğa temas edecek şekilde kullanılmalarını da önermiyorum. Çocuk odasındaki bir mobilyayı veya bir oyuncağı veya kolaylıkla ele geçireceği bir kumandayı yapıştırmakta kullanmanızı önermem ancak haklarında çok az bilgim olduğu için zararlı da diyemiyorum.

Ancak işin zarar kısmı haricinde bir de oyun kısmı var. Çocuklar çok meraklıdır ve gördüğü herşeyi merak eder. Sizi onları kullanırken gören bir çocuk mutlaka bir yolunu bulur ve o yapıştırıcıları alıp oynar. Aktif yapıştırıcının kimyasal zararları haricinde bu yapıştırıcılar çok hızlı yapıştırdığı ve çok farklı şeyleri yapıştırabildiği için ayrıca risk teşkil eder. Evdeki japon yapıştırıcısı kutusunu eline geçiren bir çocuk kendini bir yere yapıştırabilir, elini bir yere yapıştırabilir; hatta yemek veya nefes borusunu bile yapıştırabilir. Büyük ihtimalle ölmez ancak cerrahi müdahale gerekebilir. Bu nedenle bu yapıştırıcılardan evde bulunduracaksanız çok yüksekte ve kapalı yerlerde saklayın. Kolay açılmayacak kapaklar veya kilitler kullanın. Ayrıca çocuğun gözü önünde kullanmayın.

Mobilya yapıştırırken ağaç tutkalı kullanabilirsiniz. Gaz çıkarmaz, organik çözücü içermez. Akril kısmı siyano içermez. Ancak çok yavaş yapıştırdığı için kapalı bir odaya koyun.

çözücülü yapıştırıcılara örnekler:







çözücüsüz yapıştırıcılara örnekler

 alttan çevirmeli mum yapıştırıcı

kendinden yapışkan yapıştırıcı
yapışkan tablet diye isimlendirilmiş

bu tabanca ile alttaki çubuklar eritilip yapıştırma yapılır

eriyen plastik çubuklar

iç yapısı değişen yapıştırıcılar

bildik japon yapıştırıcı

iki bileşenli sıvı



iki bileşenli sıvıya başka bir örnek

 kutunun içindeki silindirik macun aslında iki katlıdır içinde başka bir kat daha vardır. iki bileşenli macun yapıştırıcı örneği

başka bir iki bileşenli macun yapıştırıcı

spreyli yapıştırıcı

sprey aktivatörlü yapıştırıcı için başka örnek





20 Temmuz 2015 Pazartesi

çocuklar ve pil oyuncakta hangi pil pil kullanımına neden nelere dikkat etmeli


Pil:

                Bebek pili diye bir şey yok. Henüz onu yapan çıkmadı. Bakalım ne zaman kısmet.

                Pilin bebek veya çocuğa uyumlu olması veya olmaması aslında pilin güvenilirliğinden geçiyor. Güvenlik ve güvenilirlik kavramı da öncelikli olarak kullanım sırasında karşılaşılabilecek risklerin minimalize edilebilmesi anlamındadır.

                Konuyu açarsak; her pil aynı zamanda enerji yüklü bir kimyasal karışımdır. Her enerji yüklü kimyasal karışım gibi kararsızdır ve patlama ihtimali vardır. Ayrıca her kimyasal madde gibi zehir niteliği taşırlar.  Pil üreticileri pillerinin çevreye zararsız olduğu yönünde çokça reklam ve çalışma yapsa da bu genel anlamda pilin içindeki kimyasalların çevreye yayılmasına rağmen yaygın bir çevre riski oluşturmayacağı anlamını taşır. Yani bizim pil sokağa atılırsa ve içindekiler etrafa yayılırsa dev karıncalar gelip sizi yemez demekle hemen hemen eşdeğerdir. Bir genelleme söz konusudur. Ancak hiçbir üretici bizim pilleri yerseniz bir sorun olmaz diyemez çünkü görürsünüz. Piller ilaç olmadığı ve insan vücuduna gireceği düşünülerek yapılmadığından bireysel anlamda risklidirler. Pillerin içinde geneli metal olmak üzere sağlığa zarar potansiyeli bulunan çok sayıda kimyasal vardır. Bu nedenle pillerin içlerindeki kimyasal maddeleri içlerinde tutmaya devam etmesi güvenlik açısından öncelikli gerekliliktir. O zaman pilden ilk beklentimizin akmaması olacağını söylememiz gerek.

                25 yıldır pillerle iç içeyim ve akmayan pil yoktur. Ancak insan olarak karşılaşabileceğimiz koşullarda akmayan pil vardır.  Örneğin kaliteli alkalinler ateşe atarsanız akar veya patlar ama en sıcak yaz gününde dahil karşılaşabileceğiniz 50-60 derece gibi değerlerde akma yapmaz.

                Bu konuda bugüne kadar sorun yaşamadığım tek pil isim vermeyi sevmesem de duracell. Ardından energizer ve varta gelir. Carrefour ve bim gibi mağazaların alkalin pilleri dahil olmak üzere alkalin de olsa orta ve düşük kaliteli piller yaz aylarında akma yapabiliyor. Çinko karbon piller kesinlikle akar. Kışın da akma yapabilir. Bebeğiniz olduktan sonra artık evde herşeyi hemen ağzına alacak ve kendini ilgilendirmeyen şeyleri bile alıp ağzına götürecek bir canlı türü olacağı için sadece onun oyuncaklarını değil. Uzaktan kumandalar gibi genelde ortalıkta duran herşeyin pilini ona göre seçmeniz gerekir.

                Bu nedenle çocuk olmaya yakın evinize kalitesiz pil almayın. Kendiniz için de kaliteli pil kullanın. Yukarıdaki markalar denenmiş olanlardır. Acele pil almanız gerekiyorsa ve o markaları bulamamışsanız mutlaka alkalin alın. Alkalin olmayan çinko pillerden uzak durun. Çinko piller çok ucuz oldukları için fazlaca tercih edilirler ama emin olun sağlık bir yana enerji açısından da paranızın karşılığını alamazsınız.

                Sık pil kullanımınız varsa şarj edilebilir pil kullanın. Nikel kadmiyum piller için zararlı derler ancak direk zehirleyici değildir. Zaman içinde toprakta veya vücutta belirli bir miktarın üzerine çıkması halinde bazı kronik etkiler görülebilir. Bunun dışında kimse nikel kadmiyum pili ağzına aldığı için ölmez veya sakat kalmaz. Ayrıca bu piller kolay kolay akmaz. Ancak taşıdıkları enerji çok düşük olduğu için maliyet karşılığı alacağınız hizmet sınırlı olacaktır.

                Bunun dışında kullanabileceğiniz 2 tür şarj edilebilir pil vardır. yeni kuşak ve eski kuşak nikel metal hidrat piller (bundan sonra nimh olarak yazılacak).

                Eski kuşak nimh piller %20-40 kadar yeni kuşaklardan ucuzdur. Nispeten de daha dayanıklıdırlar ve hızlı şarja müsaittirler. Ancak bir dezavantajları vardır: Kullanmasanız da durdukları yerde boşalırlar. Bu yüzden bu piller sıklıkla kullanacağınız cihazlar için uygundurlar. Örneğin çocuğun pilli arabası varsa ve 1-2 saat içinde pilleri bitiriyorsa veya en fazla 1 hafta içinde pilleri bitiriyorsa eski kuşak nikel pil kullanmanızda bir sakınca yoktur. Kısacası 1-4 hafta içinde pil değişimi gerektiren cihazlarda rahatlıkla kullanabilirsiniz.

                Ancak uzun süre beklemesi gereken (fener gibi) veya seyrek aralıklarla kullanılan cihazlarda enerjisini çok daha uzun süre saklayabilen yeni kuşak nimh pil kullanmanız faydalı olacaktır. Örneğin yürütecindeki oyuncak, pilli müzik çalma aleti, fenerler, kumandalar, ateş ölçerler gibi seyrek kullanılan veya düşük enerji tüketimi nedeniyle uzun bekleme süresine sahip cihazlarda yeni kuşak nimh piller size hem güvenilir, hem kullanıcı dostu hem de orta ve uzun vadede ucuz bir enerji kaynağı olacaktır.

                Ben çocuk hazırlıkları sırasında ucuz buldukça duracell aldım. Bulduğum kampanyalarla AA boy pil için adedi 1-1.15 tl civarına pil aldım. Şimdi 2-3 tl civarında. Bitince atmak zorundayım. Oysa 4 tanesini 15 tlden alacağınız yeni kuşak pilleri defalarca kullanarak cebinizi rahatlatabilirsiniz.

                2015 yılı itibariyle yeni kuşak pilleri sadece iyi markalar yaptığı için şimdilik merdiven altı malzeme korkunuz da yok. Yeni kuşak pilleri varta ready2 use, Panasonic evolta, sanyo eneloop, gp recyko+, duracell precharged duralock, energizer recharge extreme modelleri olarak bulabilirisiniz. Hemen hepsi işinizi görecektir. Sadece varta firmasının pilleri kullanım amacınıza özel üretildiği için pilleri kullanacağınız yere göre almanızda fayda var. oyuncak gibi yüksek güç çeken cihazlarda veya fotoğraf makinesi veya flaşı için ayrı modeller mevcut. Buna dikkat ederseniz daha iyi verim alabilirsiniz. Bir de akıllı şarj cihazı alırsanız pilleriniz size uzun yıllar hizmet eder ve paranızın karşılığını verir.

                Şarj edilmeyen kalem pil boyutunda lityum piller piyasada bulunmaktadır. Lityum piller hakkındaki genel kanının aksine şarj edilemeyen lityum piller oldukça güvenilirdir. Ancak çok pahalıdır. Sıradan bir ev kullanımında sizin ihtiyaç duyacağınız bir hizmet vermediğinden o kadar para vermenize gerek yok. Ancak elinize düşerse güvenilir olduğunu bilin. Bu pillerin en üstün yanları 10 yıla varan bekleme süreleri ve çok düşük sıcaklıklarda bile (-30 derece) ciddi verim kaybı yaşamadan enerji verebilmeleridir. Özellikle çok seyrek aralıklarla kullanacağınız ancak ihtiyaç duyduğunuz anda mutlaka çalışıyor olması gereken işlerde değerlendirebilirsiniz ancak bir oyuncağa bu pilleri takmak sadece müsrifliktir.

                Şarj edilebilir lityum pillerden uzak durun. Bu pilleri iyi tanımıyorsanız bu piller çok tehlikeli olabilir ve gerçek anlamda patlama yapabilirler. Ayrıca zehirleme potansiyelleri de daha fazladır.

                Pillerle ilgili ayrıntılı bilgiyi pilbilgi.blogspot.com adresinde bulabilirsiniz.

Özetle: Evinizde sadece alkalin pil kullanın. Akmama açısından en güvenlisi marka vermeyi sevmem ancak duracell. Ardından energizer ve varta geliyor. Diğerlerinde akma olasılığı daima var. özellikle adan gibi sıcak iklimlere dayanan başka markaya rastlamadım. Ancak kullan at pil pahalı olduğundan tavsiyem yeni kuşak nikel metal hidrat (NiMh olarak da anılır) pil kullanmanız. Bu piller akmama, patlamama ve çarpılmama konusunda siz ve çocuğunuz için güvenilirdir.  

14 Temmuz 2015 Salı

doğum çantası hazırlığı doğum çantasında neler olmalı ne zaman hazırlanır nerede bulundurulur gerekenler nelerdir


Doğum çantası:

                Doğum zamanı asla tam olarak bilinemeyen bir şeydir. Dünyada doğumu kesin olarak kestirebilen bir teknoloji yoktur. size doğum için gün verdiklerinde ya suni sancı verirler aya da tahmini sürecin başında yatırırlar doğum kendiliğinden başlayana kadar hastanede yatarsınız.

Bu durum hastane için çok sorun değildir ancak sizin için sorundur. İlgisiz bir günün ilgisiz bir saatinde doğum sancıları gelirse o arada bir de çanta hazırlamakla uğraşmayın. Zaten yapamazsınız da.

Doğum çantanızı yaklaşık 7. Aydan itibaren hazırlayın. Yeni sistemle 25-26. Haftadan itibaren. Erken demeyin. Velet milletinin sağı solu belli olmaz. Erken doğanlar da gayet yaşar. Siz hazırlıklı olun.

Tavsiyem 1 büyük yerine 2 küçük veya orta çanta hazırlayın. Bir anneye bir tane de bebeğe. Ben tek hazırladım aradığımı bulmak zor oldu. İlk günün gecesi hele ki ilk bebekte çok zordur. Siniriniz çok kolay bozulur. Anne içgüdüsel olarak buna hazır olduğu için sorun olmaz ama eğer baba ilk gece kalacaksa yaşayacağı psikolojik olay daha farklıdır ve kimseye kendini anlatamayacaktır. Basit bir çorap bile bulamayınca sinirlenen veya ağlayan insanlar aramızda dolaşıyor. Çocuğa ya da size sinirli değiller. Olayın ağırlığı altındayken bir çok küçük de olsa aksilik dirençlerini kırdığı için beklenmedik olaylar yaşanabilir.

Çanta tam içindekileri taşıyacak şekilde olmasın. Biraz büyük olsun. Kirlileri acele tepiştirirken sığmaz sonra.

Anne çantasına:

 2 gecelik

1 çift terlik

1 emzirme sütyeni

1 kutu kullan at loğusa külotu. Yoksa normalinden 3 tane.

Devlet hastanesinde doğum yapacaksanız ve titizseniz battaniye çarşaf yastık.

Refakatçi için pijama terlik. 1 adet yedek kıyafet. Yedek kıyafet eşofman gibi hem dışarı hem içeri olursa iyi olur. Bebek pijamanıza kakalayabilir geceyi gömlek pantolon geçirmeyin. Tersi de doğru. Gömleğiniz kaka içinde kalırsa pijamayla dışarı çıkmanız gerekmez.

Telefon için şarj cihazı veya powerbank

Su ve bisküvi. Bulamayabilirsiniz veya inip alamayabilirsiniz. Siz hazırlıklı olun. Perişan olmayın. 2-3 tane yarımlık su alın. 1 tane 1.5 luk değil. O halde o 1.5 kilo 1.5 ton olur.

Çatal bıçağı toplu yerlerde kullanmak istemeyenler plastik çatal kaşık koyabilir. İlla koyun demiyorum. Böyle bir huyunuz varsa unutmayın.

Birkaç tane 2si veya 3ü bir arada. İlk gece biraz zor geçebilir. Tedbirli olun. Sıcak su bir şekilde bulunur. Özel hastanelerde katlarda sebiller oluyor. Devlet hastanesinde de daima 7/24 kalan olduğu için hemşire odasında ısıtıcı olma ihtimali yüksek.
küçük de olsa bir fener. bana deli diyorlar ama siz bulundurun. türkiyede bu konularda zihniyet tam oturmadı. en olmayacak zamanda yardımcı sistemler sizi yalnız bırakabilir. kul yapısı türk aklı. çalıştığım bir hastanede merdivenlere ışıldak koyalım dediğimde ne gerek var jeneratör var ya oldu. jeneratör dışarıda içerde sigorta atsa jeneratörden bana hayır gelmez.

Bebek çantasına:

En az 3 tane hastane çıkışı. Bebeklerin sağı solu belli olmaz. Bizimki ilk gün ilk seferinde sırtına kadar çıkardı. Hem çişini hem kakasını. Siz acemi olunca siz de hata yapacaksınız ve alt değiştirirken kirleteceksiniz. Bazı bebeklerin boşaltımı ilk günden tam kapasite çalışır. Benim adam öyleydi. 4 takım almıştık ama sabah çıkarmasalardı kuruyanları geri kullanmak zorunda kalacaktım. Tipler içeride rahat yayılmaya alışmış, altları açılınca salıyorlar. Size ne gerek var diyebilirler ama işin içinde kepaze olmak da var. Yaşadım.

Kullanmayı düşündüğünüz mamadan küçük bir kutu. Süt hemen gelmeyebilir. Panik yok. Anneyi çekiştirip durular ve ödem yaparlar. Bu yüzden zorlamayın.  Takviye yapın. Aç çocuk ağlar ve kucaktan inmez. Geceniz zor geçer.

30luk biberon. Süt gelmezse veya velet doymazsa takviye yapmanız gerekebilir. Normalde bebek rahat 60 ml içer. Ancak bir kısım süt geleceğini hesaba katın. Gelmese bile kısmen emerse iyi olur. Biberonla bebeğin emmesi doğru orantılı değildir. Biberon aldı artık emmez diye bir durum yok. 1 ay sadece biberon verirsen emmez elbet ama başlangıçta orantılı değiller. Bu nedenle takviyeden korkmayın. İstediğinin tamamını biberondan alamazsa anne sütü geldiğinde doyacağı için sorun olmaz. Tercihini ona göre yapar. Ancak sütü 1 hafta sonra gelen tanıdıklarım oldu ve 1 hafta biberondan sonra normal emmeye hepsi döndü. Benim velet de ilk hafta hiç biberon vermedik ama asla emmedi. Onların aklından geçeni anlamak mümkün değildir. 30 luk yerine hiç para vermeyeyim direk 120lik alayın diyebilirsiniz o zaman 30 ccnin iyi okunduğundan emin olun. Türkiye ve avrupadaki mamalar 30 cc suya 1 ölçü olarak hazırlanır.

10 luk enjektör. Bazen biberon yerine kullanmanız gerekebilir. Kullan at olduğu için çok daha efektif görünür ancak bebek çok hava yutar ve bazen acı verici olabilir.

1 torba 1 numara bez. İlk günün sağı solu belli olmaz. Siz tam torbayı alın. siz de acemi olacaksınız. Ziyan da edebilirsiniz. Bebek 7 aylık erken doğsa bile 1 numara size geceyi geçirtir. Ertesi gün 0 numara alırsınız.

Kirlileriniz için bolca torba. Tüm kirlileri aynı yere koyamayabilirsiniz veya bazen 2 kat poşetleme gerekebilir.

2 battaniye. Yaz diye düşünmeyin ilk 2-3 gün üşüyebiliyorlar. 36 derece çok rahat yerden geldiler. Neden 2 demeyin yedeğiniz olsun. İşer kakalar neme lazım. Küçük bir şey zaten ihmal etmeyin alın. ele güne muhtaç olmayın.

Omuz bezi. İlk gün kucaktan inmek istemeyebilir. Omzunuza serin hem çocuğun salyasını tutsun hem de sizin kıyafetinizdeki dışarı kiri ilk günden çocuğun ağzına dolmasın.

Islak mendil. Bence bebek için hastaneye özel sadece sulu olan mendillerden alın. sonra ilgili bölümde anlatıldığı üzere yıkarsınız. Çantada kaç ay kalacağı belli değil küflenmesin. Bunu hazır alın. anne de kullanacak 1 açılmamış paket alın.

Kağıt havlu ve peçete. Aynı şeyler değiller. 1 rulo kağıt havlu ile 100lük peçetenin yarısı 1 gece için iyidir. Artacak olursa daha sonra alırsınız.

Alt değiştirme örtüsü. Kullan atlardan 4-5 tane alın. İşeme dert değil de kaka riski var. ilgili bölümde 60*90 alıp ikiye kesin demiştim ama ilk gece için aldıklarınızı kesmeseniz de olur. Acemilik olacak ve ilk güne bakmayın çok uzağa roketleyebiliyorlar. Sadece cırt sesini duyarsınız ve üzeriniz batmış olur.  Geniş olursa daha örtücü olur.

Bebek taşıma çantanızı varsa arabanıza koyun. Yoksa yanınıza alın. Kucak her zaman mümkün olmayabilir. Toplum taşımada daha da zor olur. Kanguru da ilk 1 hafta iyi bir fikir değil.

hamile giyim nedir neye dikkat edilmeli neler hamilelere uygundur neler değildir büyük beden almak çözüm olur mu


Hamile giyim:

Giyim kuşam konusunda hanımlara diyeceğim bir şey olmadığının farkındayım. Bu bölüm genelde erkekler için. 2-3 ay giymeye hamile kıyafeti mi alınır, 2 numara büyük al nasılsa ilerde kilo alırsın o zamanda giyersin gibi laflar duydum çevremden ve çok kızdım. Aynı şey değil. Yağ dolu hafif bir göbekle su dolu yoğun ve hareketli bir hamilelik çıkıntısını taşımak aynı şey değil. Zaten kilo göbeğiyle hamile göbeğinin yerleri de farklıdır. Bu yüzden 2 numara büyük almak bir fayda etmez. Hamile kıyafetleri daha saran ve destekleyen şekilde yapılırlar. Mühendislikleri farklıdır. Arabanızın motor gücü beygir olarak traktörle aynı tarla süreyim demediğinize göre bunu da yapmayın.

Hamile kıyafetleri bebeğin ağırlığını sarar ve dağıtır. Özelikle pantolonda kalıpları tamamen farklıdır. Hamilelikte büyüme daha aşağıdadır ve bel yapısı buna uyumludur. Üstelik bebek büyümeye devam ettiği ve hareket ettiği için o değişimi toparlayacak içeride ikinci bir kat daha olur.

Üst giyim için de geçerlidir. Şişmanlar için olan büyük bedenlerin büyük olan kısımları hamilelere göre biraz daha yukarıda kalır. Bu nedenle düz kesim bazı kıyafetler hariç üst giyimde de hamile modelleri genel giyimden farklı kalıplara sahiptir.

İç giyimde de pantolona benzer şekilde iç alt giyim destekleme yapacak şekilde üretilir. Ayrıca kışlık olanları bebeği de saracak şekildedir. Diğer yandan genel giyimde kullanılan kumaşların yapısıyla hamilelerinki farklıdır. Hamileler daha kolay alerji olduğu için hamilelerde daha az sentetik malzeme kullanılır ve daha esnek bir dokuma kullanılır. Genel giyim için üretilen kıyafetler bebeğin hareket etmesine olanak vermeyebilir ve bu da iyi bir şey değildir.

Hamile sütyeni diye bir şey var mı hatırlamıyorum. Ancak değişen hormon ve beden yapısı nedeniyle göğüslerde de büyüme olabilir. Nerden çıktı bu demeyin. Öyle işte. O yüzden daha büyük sütyen almanız gerekebilir. Destekli mi Balenli mi alınacağına hanım karar versin. Hangisinde rahat edeceği konusu kişiden kişiye değişir. Deneyerek öğrenileceğinden teker teker alın.
0-6 ay ile 7-9 ay arası daha farklı ihtiyaçlar olduğundan 2 ayrı sefer hamile kıyafeti almanız gerekebilir. sorun etmeyin. ayrıca herkesin beden yapısı farklı olduğundan x kişisi 1 tane almış biz 2 ay içinde neden bir daha alıyoruz demeyin.

fark

bel kaplaması farklı

bacak kısmı kısalsa da bel kısmı hep benzer

değişikliklere daha yatkın

sadece alt kısmı daha geniş.

bununda. büyük beden alıp iğreti durmasının ne anlamı var.

kesim hamileliğe göre olmasa istediğiniz kadar büyük beden alın böyle durmaz.

zamanla yaşayacağınız gerilmelere daha uygun

anne hazırlığı, emzirme sütyeni, üstten düğmeli gecelik, lohusa külotu, terlik ne neler almak gerekir


Anne hazırlığı:

Emzirme sütyeni, lohusa külotu, üstten düğmeli gecelik.

Doğuma bebek kadar anne de hazırlanmalı. Her ne kadar bizler nenelerimiz tarlada doğurur işe devam ederdi diye övünsek de o tarlada doğuranların ve doğanların ciddi bir kısmı orada ölürdü. Anneyi ihmal etmeyin.

Doğum normal de olsa sezeryan da olsa annede doğum sonrası kanama olur. Ayrıca sık muayene gerekebilir. Ayrıca epidural doğumlarda o bel bir süre çok rahat olmaz. Annenin en basit tuvalete gitmesi bile sorun olur. O durumda eşofman altını çıkarayım kısmı anlamlı olmaz. Rahat da olmaz emin olun.

Bu nedenle doğumda ve doğumdan sonra bir süre daha (birkaç gün ile birkaç hafta arası kişiden kişiye değişir) gecelik tarzı giymek daha iyidir. Bazı doğumlarda biraz fazla dikiş atılır. O durumda doğum sonrasında da alta eşofman türü bir şey giymek zor olur.

Normal gecelikten farklı olarak anne geceliklerinin üst kısmı düğmeli olur. Bebek emecek. Onun için tüm geceliği çıkartmak efektif olmaz. 2 düğme açarak olayı çözersiniz. Satıcıların geneli zaten doğum geceliği derseniz bilir. Gözünüze ve bedeninize uyanı seçin. Tavsiyem 3 tane alın. Kanama olursa elinizde yedek olması iyi olur. Ortada kalıverirsiniz sonra. Her zamanki gibi sentetik malzemeden uzak durun. Hamilelik ve sonrası alerjiye çok yatkın olacaksınız.

Az da olsa kanama ve sızıntı bir süre daha devam edebilir. Ayrıca doğum sonrası pelvik bölge biraz hassaslaşır. Bu yüzden loğusa külotu olarak adlandırılan şeylerden alabilirsiniz. Biz almadık ve eksikliğini hissetmedik. Veya ne olduğunu bilmediğimiz için hissetmedik zannediyoruz. Bütçe ve imkan varsa alın bir kenarda dursun pahalı bir şey değil.Kullan at modellerden alabilirsiniz. Hamilelikte kullanılan destekli külottan farklıdır. Orada amaç bebeğin ağırlığına destek olmakken burada amaç daha iyi sararak sızıntıyı önlemektir

Anne normal hayata döndükten sonra da bebek emmeye devam edecek. Bu nedenle emzirmeyi kolaylaştıracak emzirme sütyeni alın. Normal sütyende emzirme için tamamını çıkarmak gerekir ki bu çok sıkıntılıdır. Her yerde de yapamazsınız. Emzirme örtüsü de size o kadar alan sağlamaz. Tuvaletlerde gezmenin de gereği yok.

Emzirme sütyeni iki katlıdır. Tam emme bölgesini açabileceğiniz bir kapak kısmı vardır. tek elle yapılabilen küçük bir hareketle bebeğe yer açar. Çok pahalı değiller ancak iyi bir şey alın. Zaten hassaslaşan yerleri bir de kötü kalite kumaşla tahriş etmeyin. Bebek zaten tahriş edecek.

Sayısına karar vermek zordur. Bizim zırtapoz emmediği için 3-4 tane yetti. Ama normal emziren anne en az 6 ay kullanacağı için normalde kaç tane varsa o kadar almanızda fayda var. Tavsiyem bebeğin emme kararı belli olana kadar 3-4 tane alın. Daha sonra gerekirse sayıyı arttırırsınız. Bütçeniz uygunsa birkaç farklı marka alın. İlk aldıklarınızı kullanırken memnun kaldığınız markayı görüp devamını ona göre alırsınız.



Terlik konusunu unutmayın. Bunu insanlar mutlaka düşünmüştür diyorum ancak insanların tüylü topuklu terliklerle gittiğini duyunca değinmeden edemedim.

Düz tabanlı bir şey alın. Ayağınıza temas edecek kısmın deri olması iyi olur. İlk zamanlar yürümekte zorlanabilirsiniz. Bir de kayma derdiniz olmasın lastik tabanlı alın. normalden biraz geniş olursa iyi olur. Hamileliğiniz ilerledikçe fark edeceksiniz zaten vücut su topladığından ayaklar da şişecek ve eski terliklerin çok azı size olacak. Genelde doğumdan sonra geçiyor ama hemen değil. Birkaç hafta bazen de birkaç ay alabilir. Bazı durumlarda ayak yarım numara büyür. O yüzden hamileliğin sonlarında aldığınız bir terliği götürün veya hastane için alacaksanız bir numara büyük alın. serumlar nedeniyle o ayaklar iyice şişecek.

 kullan at loğusa külotu

destekli hamile külotu

resmin kusuruna bakmayın emzirme sütyeninin nasıl bir şey olduğunu göstermek için internetten indirdim. resmin sahibi firma kusuruma bakmasın. başka yoktu.

7 Temmuz 2015 Salı

mamalar bebek mamaları marka karşılaştırmaları lifli mama prebiyotik probiyotik nedir mama seçiminde nelere dikkat edilmeli


Beslenme: /mama

Gençlerin beslenmesi başlı başına bir konu.  Burada şunu yesin bunu yemesin kısmına fazla değinmeyeceğim. Ama bunun dışında da çok fazla konu var. anne sütü alan çocuk için çok problem yok ama almayan için var. ayrıca her iki bebek için de ek gıda konusu başlı başına bir muamma. Elimizden geldikçe.

Mamalar:

                Bebek anne sütü almayabilir. Süt gelmez, az gelir, fizyolojik bir sıkıntı veya hastalık vardır süt alamaz (örn ileri laktoz intoleransı) veya bizzat kendisi keçinin tekidir ve emmemek için direnir. Bende bundan bir tane var.

                Ayrıca doğumu izleyen ilk haftalarda büyük ihtimalle süt yetersiz gelecektir. O zaman destek gerekir. Sütün yetip yetmediğini anlamak basittir. Bebek memedeki sütü ortalama 10-15 dakika içinde bitirir. Yani bebeğin memede kalış süresini uzatmanız onun daha iyi beslenmesini sağlamaz. Her bir memede 10ar veya 15er dakika tutarsanız (şimdiki tıbbın tavsiye genelde 10 dk) ve bebek 2 saatten önce acıkıyorsa (veya verdiğiniz mamayı emiyorsa) süt yetmiyordur. Ayrıca aylık kontrolde ayda 1 kilonun altında kilo almışsa yetmiyordur. 1 ay beklemek zor derseniz 1 kiloyu 30 a bölün (oertalama 30-35 gram arası) bulduğunuz rakamı da 7 ile çarpın (200-250 gram arası). Neden 7 ile çarparız: çünkü 30 gram farkı ölçmek çok zordur ve hataya çok açıktır ama ortalama bir dijital terazi 200 gram farkı ölçebilir.

                Ayrı bebek terazisi almanıza gerek yok. Ortalama bir dijital tartınız varsa önce siz çıkın ve ağırlığınızı kaydedin. Sonra bebekle çıkın ve ağırlığınızı kaydedin. Aradaki fark bebeğin ağırlığıdır. Önceki haftanın değeriyle aradaki farka bakarsanız haftada aldığı kilo bulunur ve karar verilir.

                İşlemleri yaptınız ve destek kullanacaksınız. Peki ne kadar mama? İlk yol 60 ml mama yaparsınız o zaten doyduğunda bırakır. Kalan miktara göre sonrakileri hazırlarsınız. İkinci yol bir boşlukta memeyi sağar çıkan süte bakar ve 60a tamamlamaya çalışırsınız. Devam eden haftalarda toplam kaç ml içileceği her mama kabında yazar. Ancak süt miktarı sürekli artacağı için her hafta sağım yapıp kontrol etmeniz gerekir ki bu pek pratik olmaz. Bence ilk metodu kullanın. Eğer verdiğiniz mama desteğine rağmen ilk baştaki açlık belirtilerini gösterirse takviye miktarını arttırırsınız.

                Kimileri biberon emen çocuk meme emmez der. Bence doğru değil. Başta az gelen süt nedeniyle her iki yöntemle beslenip süt artınca sadece emdiği çok vaka gördüm ve duydum.  Emip emmemek bebeğin zırtapozluk düzeyiyle ilgili bir olay. Öyle olsa emzik verilen çocukların hemen memeyi bırakması lazımdı. Şu olabilir: Standart biberon emziği emip onun şeklini daha çok sevip memeyi emmeyebilir (bana çok makul gelmedi.) ancak standart avent, avent natura, çiko, geniş ağız nuk, mamajoo gibi anne memesine en yakınız iddiasındaki ürünlerde bu olmaz diye mantık yürütebiliriz. Ancak dediğim gibi biberon emen meme emmez sözü bana ters geldi. Çocuk çok obursa ve hızlı akışlı emzik kullanırsanız yine belki ama şunu düşünmek gerek onlar içgüdüyle hareket eder ve menfaatini bilir. Ayrıca emme onlarda reflekstir.

                Doğuma giderken yanınıza mama alın. Genelde devlet hastaneleri dahil hastanelerde mama olur ancak siz alın. Olmama ihtimali de var. ilk gün çocuğu aç bırakmayın. İlk birkaç gün bebek kan şekerini ayarlayamayacağı için çok sık hipoglisemi (düşük şeker)durumuna girer. Bu durumun uzun vade bir etkisi yoktur ancak size geceyi ve geceleri zindan eder.

Dilerim mamayla işiniz olmasın süt hemen ve yeter miktar gelsin ancak gelmezse hangi mama? Her şeyden önce bu küçük insanlar mama seçebilir, hatta seçer. Mama kesin değiştirilemez bir şey değildir. Hatta arada değiştirilmesi iyi bile olur. Her mamanın içinde bir diğerinde olmayan bir şeyler olur (sizin için değil patent için). Deyim yerindeyse dengeli beslenme sayılır.

İkinci bir unsur yine tıp fakültesi mezunları bana kızacak ama doktor mama önerdiğinde neden bu diye sorun. Size net bir sebep veremiyorsa kullanmak zorunda değilsiniz. Bu iyidir, bundan memnunum (sen mi içtin), şimdiye kadar şikayet gelmedi, doktor olan benim  gibi sözler net cevaplar değildir. Kendi çocuğumda da kullandım cevabı da bence tatmin edici değildir. Alışkanlıktan mı kullandın yoksa hepsini denedin inceledin ve öyle mi karar verdin kısmı açık değildir.

Ayrıca bu iş araştırmayla olmaz. Kağıt üzerinde en iyi olan formül sizin bebeğe uymayabilir veya basitçe çocuk onu sevmeyebilir. Eğer mamayla beslenmek zorundaysanız deneyip öyle karar verin.

Daha önce mamalarla ilgili yazarken benim çocuğum deney tahtası değil demiştim. Gün oldu devran döndü çocuk hasta oldu hastanede yattı ve biz hep kullandığımız hipp bulamadık. Ne bulursak onu vermek zorunda kaldık. Doğumdan önce yaptığım araştırmalara göre biyokimyasal ve saflık olarak en iyisi hipp markaydı. Kıydık paraya çocuğu hipple besledik. Bebek 3 haftalıkken karın ağrıları başladı ve hiç durmadan devam etti. Kolik dendi. Neler neler denedik kar etmedi. Sonra çocuk hastanede yatarken karın ağrıları kesildi. Zaten kolik için kafasına göre bir ara kesilir demişlerdi aynen öyleymiş dedik. Çocuk iyileşti eve geldik geri hipp başladık ve karın ağrıları geri geldi. Hippi bıraktık ve kesildi. Keramet hippteymiş. Kalanları yeni bebeği olan bir başka arkadaşıma verdim ve sorun çıkmadı. Daha sonra kolik sıkıntısı çeken bir arkadaş ne yapayım diye sordu. Mama değiştir dedim. Hipp denemiş ve onda da ağrı kesilmiş. İlaç sektöründe hastalık yoktur hasta vardır şeklinde bir söz vardır. Burada da mama yoktur velet vardır diyebiliriz. 2014 itibariyle Türkiye’ de satılan tüm mamaları en az birkaç kutu olacak şekilde denedik. Mamanın bebeğin sindirim sistemini etkilemesi ortalama 2 gün alıyor. Yani 1-2 haftalık süreçler mama hakkında ve mamanın bebekteki etkileri hakkında epey fikir verdi. Onları yazacağım. Ancak önce size tavsiye verecek insanların ve kutu üzerinde yazan şeylerin kabaca ne olduğunu anlatalım ki kafanız daha az karışsın.

Nükleotid ilaveli: Laf ola beri gele demenin bir başka yolu. Nükleotid DNA’nın yani o hep sözü edilen genlerimizin ana yapı taşıdır. DNA bütün genetik bilginin kodlar halinde bulunduğu hücre parçasıdır. DNA’ nın içindeki küçüklü büyüklü ancak her biri bir bilgi taşıyan kısımlara da gen denir. Genler de birbirine bağlanan nükleotidlerden oluşur. Bu nükleotidler belli sadece belli şekillerde birbirleriyle bağlandıkları için çok özel bir kodlama yapmaya imkan tanırlar. Bilgisayarlarda bilgiler 1 ve 0 lar ile kodlanır durumuna çok benzer.

Daha göze görünen bir benzetme yaparsak DNA bir semt veya mahalledir. Genler bu mahalledeki binalar, katlar, odalar, kapılar, pencereler gibi daha kendine has özellikli ve değişik boyuttaki yapılardır. Tek başlarına bir anlamları vardır. Kapı bir yeri örter oda bir alandır bina geniş bir alandır gibi. Tuğlalar ve fayanslar…vb de bu yapıların yapımında kullanılan malzemeler olduklarından nükleotidlere benzetilebilir.

Bir gün bir akıllı ortamda hazır tuğla varsa inşaat hızlı ilerler biz de hazır nükleotid koyalım çocuk hızlı büyüsün demiş olacak ki bu işi yapmışlar. Ancak biyokimya ile inşaat farklı şeylerdir. Gerçek hayatta doğada nükleotidler tek başlarına bulunmazlar. Vücudumuz onu yediği şeyleri parçalayarak alır. Ve bu ona yeter. Dışarıdan nükleotid ilave ettim demek biyokimyanın içinden biri olarak bana göre ben hep sentetik malzeme kullandım içinde doğal yiyecek olmadığı için bu eksik kaldı o yüzden dışarıdan ekliyorum demek.

Ayrıca bu nükleotidler doğada serbest halde bulunmaz dedik. Ana nükleotid kaynağı olan DNA lar bir canlının ağırlıkça 1/10 000 (evet onbinde biri yani 10 kiloda 1 gram) oranında olduğundan doğal yiyeceklerden elde edilmesi de çok anlamlı değil. Maliyetini kurtarmaz. Demek ki bu nükleotidler laboratuarda yapılıyor. Tamamen sentetik. Bir doğal gen başka bir canlıya eklendiğinde GDO lu gıda oluyor (genetiği değiştirilmiş organizma) ve bunu duyunca rahatsız oluyorsan tamamen laboratuarda yapılmış sentetik gen ana maddelerinin kullanımı ne kadar iyi/güvenli/faydalı…vs. benim fikrim bu. Zaten bu sözü söyleyenler daha gdonun zararları bilinmezden önce hazırlanmış formüller/markalar.

Lif: Mamada belki de en gerekli 2-3 şeyden biri ancak nedense içindekiler kısmındaki küçük harflerle yazılan bölüm hariç lif içeriklidir diye yazan mama yok.  Siz siz olun içindekiler kısmında lif içeriğini arayın. Lif cinsi çok önemli değil. Ancak var olması önemli. Lif kaka oluşumunu sağlar ve bebeğin bağırsaklarının normal çalışmasını sağlar. Uzun vadede bağırsakların kazandıkları bu alışkanlıklar çok çok faydalı olacaktır. Bağırsak hareketlerindeki bozukluk insana hayatı zindan eder ve çözümün büyük kısmı küçük yaşlarda alınan lif ile sağlanabilir. Lifsiz mama verdiğinizde bebeğin kakası ile bilye oynayabileceğinizi göreceksiniz ne demek istediğimi anlarsınız.

PUFA: (poli unsaturated fatty acid- çoklu doymamış yağ asidi) Yıllarca yağlar sadece bir enerji kaynağı sanıldı ancak öyle değiller. Yağlar yağ asidi adı verilen bildiğimiz sirkenin akrabaları olan bir kimyasal madde grubu olup 3 yağ asidi bir gliserine bağlandığında bildiğimiz yağlar oluşur. Vücudumuzda bu yağlar gliserin ve yağ asidi olarak parçalanır. Gliserin bazı maddelerin yapımında kullanılırken yağ asitleri genellikle yakılarak enerji üretiminde kullanılır. Çok kalorili yakıtlardır. (ilkokul fen derslerinde bile yazar). Ancak genelde aykozanoid denen ve türevleri midenin korunmasından kan pıhtılaşmasına, cinsellik hormonlarından (testesteron ve östrojen çok yakın akrabadır ve aynı kökenden üretilirler) ağrı duyusuna kadar pek çok yerde işe yarayan maddelerin yapımında ana maddedirler ve alternatifleri yoktur.  Son yıllarda omega yağları adıyla icad edilen ve piyasaya sağlık için pompalanan yağlar bu aykozanoidlerin ana maddesi olan aykozan yapılı asidi içeren bir yağdır. Bebeklerle direk ilgisi yok ancak zeytin yağından bu maddeyi kolaylıkla alabilirsiniz. En saf ve iyisi olmasa da olur.

Organik maddeler büyük oranda karbon ve hidrojenden oluşur.  Ancak esas yapıyı belirleyen karbonların kendi aralarında yaptıkları veya yapmadıkları bağlardır. Örneğin toplamda 4 bağ yapabilen bir karbon 4 bağını da farklı bir atomla yapmışsa tüm kadrolar doludur ve buna doymuş molekül denir. Buradan hareketle içerdiği karbon atomları tüm bağlarını başka atomlarla yapmış olan yağ asitleri de doymuş yağ asitleridir. Genellikle katıdırlar, zaten boş yer olmadığı için zor bozulurlar ancak vücutta da sindirilmeleri bir o kadar zordur. Doğada çok seyrek bulunurlar. Biyolojik anlamda pek sevilmezler.

Ancak bazen karbon atomları 4 bağlarından ikisine farklı atom bağlar diğer iki bağı komşusuyla bağlanmak için kullanırlar. Yani içlerinde bir yerde (karbonun simgesi C olduğu için) C=C şeklinde bir bağlanma formu içerenlerde kolaylıkla başka bir atomun araya girebileceği bir anlamda boş kadro olduğundan doymamış yağ asidi adını alır. Genelde sıvıdırlar, görece kolay bozulurlar ancak bir o kadar da kolay sindirildikleri için biyokimyada çok sevilirler. Kısacası vücut için daha az yük getirirler ve ne kadar çok ikili bağ varsa o kadar kolay ve hızlı yanan bu asitlerin bir kötülüğü vardır. Havadan ve sudan çok kolay bozulurlar.  Bozulma hızları çift bağ sayılarına göre 10 ͫ olarak artar. Yani 1 tane çift bağ içeren yağ asidi ortalama 10¹ yani 10 hızında bozulurken 2 çift bağ içeren 10² yani 100 hızında bozulur. 3 çift bağ içerense 10³ yani 1000 hızında bozulur.

Buradan neyi anlıyoruz? Çok sayıda doymamışlık /doymamış bağ içeren yağ asitleri kolay yanabildikleri için bebeklerin metabolizmalarını zorlamadan çok miktarda enerji üretimi sağlayabilirler ancak bir o kadar da hızlı bozularak mamanın hem kuru hem de hazırlanmış sulu ömrünü azaltırlar. Ayrıca dayanıksız olmaları nedeniyle zaten doğada çok 3-4 çift bağdan fazlası bulunmaz. Yani pufa kavramı da eninde sonunda laboratuarda yapılan bir şeye dayanır.  Elzem değildir. Bebeklerin enerji ihtiyacı şekerle karşılayamayacağınız kadar çok olduğu için bebekler yağ yakmaya daha müsaittir. (bu nedenle bebeklere şeker verilmez. Şekeri yakmayı bizler kadar bilmediklerinden kolaylıkla şeker fazlalığı ve bunun zararlarını yaşarlar). PUFA lar kolay yandıkları için bebek karaciğerini yormadıklarını iddia ederler. Bence olmazsa olmaz değil. Ayçiçek yağı, kanola yağı, görece doğal ve çok sayıda çift bağ içeren yağlardır ve bebeklerin metabolizmasında bize göre daha kolay yakılabilirler. Hindistan cevizi yağı da az sayıda çift bağ içermekle birlikte kısa bir molekül olduğundan bu özelliğe sahiptir. Zaten mamaların büyük kısmında bu iki yağdan biri vardır (hindistancevizi yağı görece pahalı olduğundan daha az kullanılır). Ayçiçek yağının ilaç sektöründe kullanılabilecek kadar safı yapılabildiğinden çok arada kalırsanız Ayçiçek yağını tercih edin (çok da lazım değil. Herşey tamam bir bu kaldı derseniz). Bu dediğim büyük insanlar için tam olarak böyle değildir. Sadece bebekler için geçerli. Günlük kullanımda Ayçiçek, kanola gibi yağlar havayla kolaylıkla bozulur ve içinde zararlı trans yağ denen yağlar oluşur. Trans yağ konumuz değil merak eden ayrıca yazsın anlatayım.

Prebiyotik: Milletçe antibiyotik kavramını çok severiz ve sürekli ağızlarda sarımsakta antibiyotik varmış çok faydalıymış gibi laflar dolaşır. Basit ağrı kesicilere bile başlayınca kutuyu bitirmek lazım muamelesi yapılır. Bu yüzden biyotikle biten bu ve sonraki başlık çok rağbet görür. Bilin ona göre karar verin.

Prebiyotik sindirilemeyen besin parçaları anlamına gelir. Yani vücudumuzda o maddeyi sindirecek uygun donanım ve enzim yoksa sindiremeyeceğimiz gıda parçacıklarıdır. 2 yönlü faydalıdırlar. Birincisi lif gibi davranıp kaka miktarını arttırırlar ve bağırsak hareketini uyarırlar. İkincisi faydalı bakterilerin yaşaması için daha iyi ortamlar olduklarından bağırsakta yaşayan faydalı bakterilerin hem daha fazla olmalarını sağlar hem de antibiyotik gibi etkilerle daha az ölmelerini sağlarlar. Lif ve/veya prebiyotik, ikisi veya en azından birinin olması iyi olur. Prebiyotik lif diye bir şey duyarsınız. Yanlış bir deyimdir ancak işinize yarar prebiyotiğin kendisidir.

Probiyotik: Vücudumuzda yaşayan (genellikle bağırsaklarda) faydalı bakterilerin kendi kendilerine üremelerinin yetmediği veya doğal miktarın fazlasının gerektiği durumlarda laboratuarda üretilen faydalı bakterilerin veya onların akrabalarının aktif olmayan halleridir. Maya ile aynı mantıktır sadece bunlar sütte peynirde değil insanın içinde yaşayan bakterilerdir.

Felaket ve medeniyetin yok olduğu film ve dizilerde gördüğünüz kaynaklar azalınca küçük insan topluluklarının birbirleriyle savaşarak  hayatta kalmaya çalışmaları gibi herhangi bir ortamdaki mikroorganizmalarda (mikrop) kendi sınırlı kaynakları için birbirleriyle savaşır. Bu nedenle ömrü çok kısa ve üreme yeteneği olmayan bizim ortamımıza uyumlu bakteriyi dışarıdan verirsek onlar kendilerine yer açmak için ortamda bizi hasta eden bakterilerle savaşır ve bize faydaları dokunur mantığıyla yapılırlar. Bazen de hastalık yapan ama üreme yeteneği olmadığı için hasta edecek kadar üreyemeyen bakteriler verilerek bir anlamda ağızdan aşılama yapılıyormuş gibi kullanılırlar.

Her ne kadar kulağa mucize gibi gelse de mamada probiyotik var diye bir avuç tuz alıp koşmanıza ve memnun olduğunuz bir markadan vazgeçmenize gerek yok. Herşeyden önce günümüz teknolojisinde piyasada bulunan probiyotikler sadece bağırsakta yaşayacak şekilde yapılabilir. Yani bir reklamda gösterildiği gibi birisi çocuğa doğru hapşırdığında mama çocuğu uzay filmlerindeki ışın kalkanı gibi sarıp korumaz. Firma size canım bağırsaktaki bakteriyle savunma sistemini uyarıp savaşa hazır olmasını sağlıyoruz dese de yasal olarak o düzeyde kullanılamazlar ve o şekilde bir etkileri olduğu da ispatlanmamıştır. Piyasada satılan ve ishale karşı probiyotik ile mücadele eden bazı ilaçlar mevcuttur. Bu savunma sistemini uyarma mantığı doğru olsaydı onları sinüzitte de kullanırdık.

Zakkum ile kansere çare bulunduğu yılları bazılarımız hatırlar. Bizde adamı tefe koydular ancak mantık doğruydu. Bazı maddeler  (glikoprotein grubundandırlar ve probiyotiklerle amcasının dayısının yeğenigilin teyzesinin emmoğlu olan muhtar amcanın halasının oğlunun damadının kuzeni olacak kadar akrabalığı vardır.) gerçekten savunma sistemini uyararak savunmayı güçlendirir. Ancak bu maddeler çok alerjendir yani pek çok kişide alerji yapar ve nispeten güvenli olanları da o kadar güçlü olmadığından ilaç olamamıştır. Piyasada satılan birkaç örnek ilaç değil gıda takviyesidir. Kısacası probiyotikli mama sadece biraz daha az karın ağrısı yapar. Fazla bir numarası yoktur. Bildiğiniz rahat ettiğiniz bir marka varsa probiyotik için yuvanızı yıkmayın.

Markalara genel bir bakış:

Şu mamayı kullanın bu mamayı kullanmayın demeyeceğim. Daha önce de dediğim gibi konu bebek oldu mu zaten asgari bir standart mevcut. Bebeklerle ilgili deney şansı da pek olmadığından formüllerin büyük kısmı genel inanışlara dayanır. Yani hiçbir mama bebeğinizin açlıktan ölmesine veya alması gereken maddeleri almadığı için kalıcı hasar yaşamasına neden olmaz. Hiçbir mama anne sütünün yerini tutmaz. Mama çocuklarda fazla kilo yapabilir bunun istisnası hemen hemen yoktur. mama çocuklarının savunma sistemlerinin daha zayıf olduğu ve daha kolay hastalandıklarına dair bir inanış vardır ancak sonuçları kimse sevmeyeceği için kimse bu gerçek mi diye ciddi bir araştırmaya girmedi. Yine de mantıken anne sütü daha efektif olur. Mama sadece destek olarak veya süt yokluğunda veya bebek memeye direndiğinde veya emzirmeyi engelleyen kalıcı, geçici durum varlığında veya bebekte sindirimle ilgili sıkıntı varsa ona uygun hazırlanmış mama olması kaydıyla (örn ileri laktoz intoleransı-laktozsuz mama) gibi durumlarda kullanılmalıdır. Günümüzde zaten aman sadece anne sütü modası olduğundan bu cümlelerim anlamsız gelebilir ancak bu ülkede mamanın anne sütünden daha iyi olduğunu iddia eden doktorları, süt yerine mama modasını, hatta mama ile çocuk beslemenin bir prestij olduğu dönemleri yaşadığım için kendimi söylemek zorunda hissettim. Büyük ihtimalle birkaç yüzyıl daha anne sütünü yakalayan mama bulamayacaksınız.

Mamaların hepsi kötü kokar.

Mamalar açıldıktan sonra hava ile hızla bozulur açık kutuyu 3 haftadan fazla kullanmayın. Sulandırılmış mama içinde mevsime göre 1-3 saat arası ömür verilir ki ben 1 saatten sonra pek kullanmıyorum. Mahalledeki kediler semirdi ayrı mesele. (onlara kötülük yapmıyorum yetişkin kedinin sindirimi bebekten kat kat daha iyi çalışır)

Aptamil-milupa: Gerçek tarihte geleneksel türk alman dostluğu diye bir şey yoktur. Almanların atalarıyla birkaç yüzyıl savaştık. Ama nedense alman yapımı şeyleri milletçe çok severiz. Benim çocukluğumda federal alman yapımı cümlesi bizzat bir referanstı. İyi kötü bakmayız alman yapımına güveniriz. Sırf bu yüzden vosvagen türkiyede en az donanımı en pahalıya satar ve bariz kazık yeriz ama olsun deriz. Milupa grubu mamaların durumu da bu. Marka güveni zamanında iyi tesis edilmiş. 90lı yılların başlarından beri sağlık sektörünün içindeyim bir türlü sevemedim. Yanlı davranmamak için kendi çocuğumda da kullandım ama hala sevemedim. SMA ve smilac gibi neredeyse 50 yıllık bir formülün modifikasyonu ile güncel kaldığını düşünen bir markadır. 75 model ford taunusa 90lı yılların escortunun motorunu koyup focus gibi boyadığında aptamili elde dersin.

Lif içeriği var doğru ancak  sindirimi o içerikten beklediğim kadar iyi olmadı. Tok tutma süresi de çok değil. En büyük avantajı her yerde bulunuyor ve fiyatı ortalama. Suda kolay çözülür.

Smilac: Neredeyse tamamen sentetik içerikli. İnsan yapımı mamaların ilk örneklerindendir ve benim bildiğim 50 yıldan fazladır çok küçük değişiklikler dışında formülü aynıdır. Bunu 50 yılın verdiği güven olarak yorumlayana rastladım ancak olaya tersten bakarsak da 50 yıl öncesinin bilgi ve teknolojisidir. Ya 50 yılda tıp hiç gelişmedi ya da kafalarımız aynı. Bu formülasyon geliştirildiğinde insan yapımı sentetik maddeler daha revaçta (moda) olduğundan formül büyük oranda sentetiktir. Nasıl olmuşsa Hindistan cevizi yağı konmuş ancak kullandığım sürede kendimin alıp kullandığı Hindistan cevizi ile sağladığım bağırsak hareketini smilac sağlamadı. Lif içeriği de olmadığı için kabızlık ihtimali yüksek.

Mama hazırlarken köpürüyor. Enerji içeriğini yüksek tutmak için yağ miktarını arttırmışlar. İçerik listesinde yazmıyor ancak o kadar yağın suda topaklanmaması için yüzeyaktif etkili bir şey kullanılmış. Biberon yarıdan fazla doldurulduğunda köpük taşma yapabiliyor.

Tokluk süresi diğerlerinden %10-15 daha uzun. Bir de bütün markalar açıldıktan sonra 3 hafta dayanırken bu 4 hafta dayanma ömrü vermiş. Aynı şekilde sulandırılan hazırlanmış mama için her marka 1-3 saat arası ömür verirken smilac buzdolabında 24 saat demiş ki bu hem koruyucu madde varlığını hem de tam sentetik kimyasal madde yoğunluğunu düşündürüyor. Bu saydığım maddeler karaciğeri zorlayabilecek yapıda maddeler. Açıktan bir şey görmedim ancak mesleki olarak rahatsız oldum. Neme karşı da çok dayanıklı ki normalde bu kadar dayanım beklenmez. Onun için de bir başka katkı katıldığını düşünüyorum.

Kolay bulunmuyor. Büyük bebek marketlerinde bile rastlamadım. Eczanelerden almanız gerekiyor. Ucuz da değil.

SMA: Smilac gibi eski ve sentetik içerikli bir marka. Sadece daha az katkı içeriyor. Lif içeriği de yok. Arada birileri bir şeylere faydalı dedikçe PUFA vb şeyler eklenmiş ama hala eski formül. Çok büyük ihtimalle kabız yapıyor ve hızlı kilo alımı yapıyor. Bazen büyük marketlerde rastlasam da bu marka da smilac gibi kolay bulunan bir marka değil. Küçük ambalajı pahalı büyük ambalajı görece ucuz. Bu markayı kullanırsanız çoğunluk eczanelerden bulmanız gerekecek. Az köpürüyor ve nispeten kolay suda eriyor ancak biberon daha zor yıkanıyor. Yağ miktarı yüksek. Tokluk süresi normal.

Bebelac: Şimdilik en ucuzları hatta fiyatı nedeniyle sık sık dökme deterjan gibi dökme mama diye dalga geçildiğini duyacaksınız. Uzun zaman kullanmaya direndim. Ancak içlerinde en memnun kaldığım marka diyebilirim.

Lif içeriği var ve oldukça yüksek. Kabızlık yaşamadım. Suda kolay eriyor ve kolay yıkanıyor. Ucuz ve kolay bulunuyor. Neme karşı orta dayanıklılıkta. Abartılı ambalajlardan kaçınılmış. Çöpe attığınız şeylere fazladan para vermediğimi düşündüm. Tokluk süresi normal.

 Kolay bulunan bir markadır. Ayrıca çok farklı gramajlı ambalajları olduğu için para durumunuza veya benzer ihtiyaç farklılıklarına göre hitap eden farklı boyutta ambalaj bulabilirsiniz. İdareten gittiğiniz bir yerde köşedeki market veya eczaneden küçük bir ambalaj alabilirsiniz.

Fazla kilo yapmıyor. Köpürme sorunu yok. Yağ ve proteinleri görece kolay sindiriliyor. Sentetik maddeler kadar doğal olanlar da var. İhtiyaçların çoğuna cevap veriyor. En son bu markaya karar verdim ve kullanıyorum hem beklediğimden iyi çıktı diğerlerinden eksiği yok hem de ucuz ve kolay bulunuyor.

Hipp: Kağıt üzerinde mükemmele en yakın formül diyebilirim. İçeriğinin tamamı doğal ve organik kaynaklı. Mantar yağı gibi kolay sindirilen ve kalıntı bırakmayan içeriklere sahip. Kutusu bile içinden mama alırken veya kutuyu yıkarken elinizi kesmeyecek şekilde yapılmış. Kullanıcılara belli bir saygı var. Lif içeriği çok yüksek değil ancak içerikteki prebiyotik ve tek tip yerine çeşitli yağlar kullanıldığı için kabızlık sorunu yok.

Gelgelelim marka pahalı ve zor bulunuyor. Büyük mağazalarda veya bebek marketlerinde bile her zaman bulacağınızın garantisi yok. Eczanelerde bile her zaman bulunamayabilir. Türkiye dağıtımcısı kimse bulunmasın da insanlar soğuyup almasın diye uğraşıyor sanki. Ayrıca raf ömrü kısa. Diğer markalar 2 yıl verirken hipp sadece 1 yıl. Yani kullanılmayan kutuları saklayalım deme şansınız hemen hemen yok. Ayrıca ithalat ve gümrük süreleri de düşünüldüğünde alacağınız kutu en iyi halde 7-8 aylık ömrü kalmış olacaktır.

Suda erimesi diğer markalardan sıkıntılı. İyi çalkalamazsanız kolaylıkla biberon iç çeperinde topak kalıyor. Normalde biberon kolay temizleniyor ancak bu topaklar biraz beklenirse daha zor temizlenir hale geliyor.

Bu mama benim çocuğa dokundu. Bebekler kafalarına göre marka seçer deyimini bizzat gördüm. (benimki her konuda bunu yaşattı). Kısacası evet güvenilir bir marka ama kesinlikle sıkıntı çıkarmayacak diye bir garanti yok.

Hero: (ülker) En kolay bulunan 3 markadan biri. Lif içeriği var. Kolay çözülüyor ve kolay yıkanıyor. Fiyatı da nispeten uygun. İçerik kısmen sentetik kısmen de doğal. Pufa vb içerik ilavesi ile marka değeri yapılmaya çalışılmış ancak diğerlerine bir üstünlüğü yok. Bana göre büyük bir dezavantajı var. Mama tok tutmuyor. Normalde 3 saatte 1 mama alan bebek heroda 1 saatte acıkıyordu. Zaten kullanırken bu mamanın biraz daha sulu olduğunu göreceksiniz. Neme dayanımı orta. 

Evolvia: Pratik ve kullanışlı bir kutusu var (gülmeyin gecenin bir saatinde tek gözle veya tek elle veya arabayı kenara çekip aceleyle trafikte mama yapmaya çalışırken kolaylık çok farkediyor).  Lif içeriği mevcut. Formül olarak heroya benziyor ve onun gibi tok tutmuyor. Mama kolay nemleniyor. Pahalı, zor bulunuyor (ben aldığımda sadece e-bebekte satılıyordu) ve tek tip ambalajı var. Ivır zıvır ilaveli diğerlerine bir üstünlüğü olmayan bir mama.

Kavanoz mamalar:

4. aydan itibaren kullanabileceğiniz kaşıkla verilen mamalardır. Tüm markalar ultra organik ve ultra doğal, mega güzel olduğunu iddia eder. Bir kısmı evde kolaylıkla yapabileceğiniz karışımlardır. Bazıları da ya kolay bulunmaz ya da o kadar az yapmak mümkün olmayan tariflerdir. Örneğin sadece 100 gram sütlaç yapamazsınız. 1 tencere yapayım çocuğa da veririm derseniz bebeğin alabileceği kadar şekersiz, nişastasız ve pirinçleri yumuşamış sütlacı kime içireceksiniz.

Konu bu mamalardayken anlatalım. 4. Aydan itibaren önce çilek ve kivi gibi alerji yapabilecek meyvelerle, turunçgiller, brokoli gibi zor sindirilen meyve ve sebzeler ile lahana ve karnıbahar gibi çok gaz yapan yiyecekler haricindekileri önce tattırmaya başlayabilirsiniz. Zamanla bebeğin sıkıntı yaşamadıklarının miktarını arttırabilirsiniz. Bir günde bir tane ek gıda verin ki bebeğin ona olan tepkisini görebilin. Bebek her gıdayı aynı şekilde sindiremez. Bazıları için zamana ihtiyaç duyar.

Kavanoz mamalarda çeşit çoktur. Hem başlama zamanı olarak hem de içerik olarak. Kimi mamalar 4. Aydan itibaren başlanabilir. Ama doktor 6 ay sadece anne sütü dedi çocuğa zarar verir miyim diye soranlar olabilir. Vermezsiniz. Bu mamalar da yoldan geçen hurdacı tarafından yapılmıyor. Kimse marka değerine zarar vermek istemez ve eşeğini sağlam kazığa bağlar.

Kavanoz amalarda çok çeşitli içerikler vardır. Uygun içeriklerden (4. Ay 5. Ay…vb) bütçenize göre farklı karışımlardan alın ve bebeğe yedirin. Sevdiklerine daha sonra sayıyı arttırabilirsiniz. Kavanoz mamalar mecburi değildir ancak ev dışında büyük kolaylıklardır. Ayrıca bazı karışımları evde yapmanız çok mümkün değildir. Sadece 100 gramlık ıspanak, havuç, tavuk karışımı yapamazsınız yapsanız da ya pahalıya gelir ya da tadı bir tuhaf olur. Attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değmez. Ancak elbette tek elma, muzlu şeftali gibi karışımları yapabilirsiniz ve yapın.  Cam rende ile kolaylıkla yapabilirsiniz. Cam rende hem ucuzdur hem elinizi kesmezsiniz hem de küçük parçalar yerine ezilmiş püre verir.

Kavanoz mamalarda açıldıktan sonra dayanım süresini mutlaka okuyun. Genellikle kapağı açılınca süt ve süt ürünü içerenler buzdolabında 24 saat diğerleri 2-3 gün dayanır ancak markadan markaya fark olabilir. Siz okuyun.

Gerek kavanoz gerekse evde yapılan mamalarda yani kaşıklı mamalarda sabrınız zorlanacaktır. Çok saçarlar bolca önlüğünüz olsun.

Hipp: Bol çeşitli ve en pahalı marka. Benim velet çok sevdi ama bulduğun çeşidi bir daha bulmak zor. Tatları güzel

Milupa: çeşidi en çok olan marka diyebilirim. Bulması da nispeten kolay ancak çeşit çok olduğu için her zaman aynısı bulamayabilirsiniz. Benim velet sevmedi. Ben de sevmedim. Kabızlık falan yapmadı ama bazı karışımları çok kötü kokuyor. Fiyat orta.

Bebelac: Çeşit hipp ve milupadan az ama çocuğa yedirecek farklı şeyler bulabileceğiniz kadar çok. Genelde de aradığınızı buluyorsunuz. Kolay bulunur ve en ucuz. Tatları hipp kadar olmasa da güzel. Çocuk da sevdi.

Hero: hepsinden kolay bulunuyor ve bebelac kadar ucuz ancak çeşidi az tadını ben denemedim. Velet kullanıyor.